A
abarbeiten eyl. bitip tükenmek, yıpratmak
Abbrechung (f) a. koparma, kopma; durdurma, kesme, kesinti (cessation,
discontinuance)
Abbruch (m) a. zarar; kopukluk; yıkım (demolition; damage, injury,
loss)
Abend a. akşam
abendländische sft. batı
aber bğl. ama
Aberglaube (m) a. boşinanç (superstition)
aberhunderte sft. yüzlerce
abermals blt. bir kez daha
abertausendmal blt. tausend- und abertausendmal: binlerce kez
Abgabe (f) a. vergi; boşaltma (delivery; posting; tax, duty)
abgehen eyl. ayrılmak, terketmek
abgelegen sft. uzak
abgesehen —von blt. —e bakmaksızın; göz önüne almaksızın, bir yana bırakarak; (without
regard to)
abgöttischen putperest
Abgrund (m) a. uçurum; (pit, gulf, chasm, abyss)
abhalten eyl. önlemek, engellemek
abhandeln eyl.görüşmek, ele almak, tartışmak, irdelemek
Abhandlung (f) a. inceleme; deneme; tartışma; (treatise, essay)
abhängen a. von: eyl. bağımlı olmak (depend on, be dependent on)
abhängen eyl. asmak, —von: —e bağımlı olmak
abhängig sft. bağımlı
Abhängigkeit (f) a. bağımlılık (dependency, dependence)
abhauen eyl.kesmek, kopmak
abhelfen eyl. iyileştirmek, çözüm bulmak, gidermek
Abhilfe (f) a. çare; (remedy, redress)
abkommen eyl. uzaklaşmak; bir yana bırakmak
ablassen eyl. boşaltmak; indirmek, düşürmek, indirgemek
ablegen eyl. ortaya koymak
ableiten eyl. türetmek, çıkarsamak; sapmak, uzaklaşmak
Ableitung (f) a. türev, türetme, çıkarsama (derivation; deduction)
ablöst eyl. ayırmak, koparmak
abmahcen eyl. uzaklaştırmak; sonlandırmak
abnehmen eyl. uzaklaştırmak; azaltmak (remove, take off; decrease, diminish);
Abnehmen (n): im A. sein: azalmada olmak
Abrede (f) a. yadsıma, denial; in A. stellen; yadsımak
abreiben eyl. soymak
Abschied (m) a. ayrılma; nehmen von A. ayrılmak
abschmecken eyl. tatmak
abschneiden eyl. kesmek; kesip atmak
abschrecken eyl. korkutmak
abschreckend sft. caydırıcı
Abschreckung (f) a. korkutma, caydırma
absehen eyl. gözardı etmek; — von: bakılmaksızın
Absicht (f) a. niyet, amaç, hedef (intention, purpose, design, objective,
motive, intent; end, aim)
absolut sft. saltık; absolute, unconditional
absolvieren eyl. bağışlamak
absondern eyl. ayırmak, yalıtmak, uzaklaştırmak, kaldırmak
abspiegeln eyl. yansıtmak
absprechen eyl. yoksun bırakmak, yadsımak, kabul etmemek
abstammen eyl. türemek, den gelmek, doğmak
Abstammung (f) a. soy, ata, kök, köken; (descent, parentage)
Abstand (m) a. uzaklık; (distance (away); distance (apart), interval, gap,
space)
absteigen eyl. inmek
abstoßen eyl. itmek
abstrahieren eyl. soyutlamak
abstrahierend sft. soyutlayıcı, soyutlayan
abstrakt sft. soyut
Abstrakta a. soyutlamalar
abstrakteste [n] sft. en soyut
Abstraktion (f) a. soyutlama
Abstraktum (n) a. soyut [kendilik]
abstreifen eyl. soymak
abstumpfen eyl. yüksüzleştirmek; kesmek, budamak
absurd sft. saçma
Abteilung (f) a. bölüm, bölümleniş, sınıflandırma (division; separation; classification; part, portion, section)
Abtrennung (f) a. ayırma (seperation, removal, detachment)
abtun eyl. bir yana atmak; sonlandırmak, bitirmek (take off, put off;
abolish, get rid of)
abwechselnd blt. değiştirerek, almaşık olarak, sırayla
Abwechslung (f) a. değişiklik, türlülük; (variety, diversity, change)
abwechslungsweise blt. sırayla, almaşık olarak
abweichen eyl. sapmak, uzaksaşmak, ayrılmak
Abwesenheit (f) a. yokluk, bulunmama (absence; non-appearance)
abziehen eyl. çekmek, yolmak, soymak, yüzmek
achten eyl. bakmak, görmek, saymak
adäquat sft. yeterli
Addieren a. toplama
Adjektive (n) a. sıfat
Advokaten (m) a. avukat
Advokatenbeweis a. avukat-tanıtı
Affe (m) [n] a. maymun
Affirmation (f) a. olumlama; doğrulama (affirmation)
affirmativ sft. olumlu
affizieren eyl. etkilemek
Aggregat (n) a. toplak
Aggregatzuständ (m) a. toplak durumu
ahnen eyl. sezinlemek; ahnen lassen: önceden duyumsamak
Ahnung (f) a. kuşku; önsezi; (misgiving, presentiment, forewarning; idea,
notion, suspicion, inkling)
Akosmismus a. Evrensizlik, evren yokluğu
Akt (m) a. edim; iş
Aktion (f) a. eylem
aktiv sft. etkin
Aktivität (f) a. etkinlik
Aktuosität a. erke
Akzent (m) a. vurgu
Akzidentalität (f) a. ilineksellik
Akzidentelles a. ilineksel
Akzidenzen (n) a. ilinek
albern sft. aptalca, budalaca, saçma
algebraischen sft. cebirsel
all sft. tüm
allbekannten sft. genel olarak bilinen
allbelebende sft. herşeyi dirimli kılan
allein sft. yalnızca, ancak, salt
allemal blt. her zaman
allenthalben blt. her yerde, her yanda, her bakımdan
allerärmste sft. en yoksul
allerdings blt. hiç kuşkusuz
allerdürftigste sft. en yoksun
Allererstes a. en ilk
allerhand sft. her tür
allerrealste (n) sft. en olgusal
Allerrealste a. en olgusal olan
allgemein sft. evrensel, genel
allgemeinen blt. genel olarak
Allgemeinheit (f) a. evrensellik; genellik; (universality, generality; general
public, public or people at large)
allgemeinsten sft. en genel, en evrensel
Allheit a. tümlük
allmächtig sft. herşeye gücü yeter
Allmähliche a. herşeye-gücü-yeter
allseitige sft. çok yanlı, kapsamlı, her bakımdan
allweise sft. en bilge; all wissend: herşeyi bilen
Allzuscharf a. çok keskin
als ilg. iken, gibi
alsbald blt. hemen
alsdann blt. sonra, bunun üzerine, bundan başka
also blt. öyleyse
alt sft. eski
Altar (m) a. altar, sunu taşı, sunak
Alter (n) a. yaş; yaşlılık; çağ
alters blt. von alters her: çağlar boyu, eskiden beri;
althebräischen sft. eski ibrani
altklug sft. (A.heit): büyümüşte küçülmüş(lük), erken gelişmiş(lik);
nazik (precocious)
Ammonshörner (n) a. ammonit
amor (Lat.) a. sevgi
Analogie (f) a. andırım
Analyse (f) a. çözümleme
analysieren eyl. çözümlemek
Analysis (f) a. çözümleme
analytisch sft. çözümsel
Anarchie (f) a. anarşi
Anatomie (f) a. anatomi
anbeten eyl. tapınmak
anbetrifft eyl. ilgilendirmek
Anblick (m) a. bakış, görüş; görünüş (view, sight; look, appearance; aspect)
ander sft. başka
andererseits bğl. öte yandan
andern eyl. değiştirmek
andernteils bğl. öte yandan
anders a. başka türlü
Anderssein a. başkalık
anderswo blt. başka yerde
anderwärts blt. başka yerde
anderweitig blt. dahası; başka türlü; başka yerde
andeuten eyl. imlemek
aneignen eyl. benimsemek, kabul etmek; kendinin edinmek
aneinander blt. birbiri ile, birbiri üzerine
aneinanderreihen eyl. yanyana, biraraya dizilmek
anerkannt sft. tanınan, kabul edilen
anerkanntermaße bğl. kabul edildiği gibi
anerkennen eyl. tanımak, kabul etmek
anerkennenswert sft. övgüye değer
Anerkenntnis (f) a. tanıma, kabul etme (acknowledgement; recognizance)
Anerkennung (f) a. tanıma, kabul etme, onaylama (acknowledgement;
recognition; approval, approbation)
Anfang (m) a. başlangıç, açılış; (start, beginning, commencement, outset; inception, openenig, introduction)
anfangen eyl. başlamak
anfänglich sft. kökensel, ilk, başlayan
anfangs blt. başlangıçta
Anfangsgründen a. başlangıç zeminleri
Anfangspunkte a. başlangıç noktası
Anfeindung (f) a. zulüm; düşmanlık; (presecution; enmity, hostility)
anführen eyl. alıntılamak, aktarmak, söz etmek, değinmek; ortaya sürmek
Anführung (f) a. önderlik; alıntı; (lead, leadership; quotation,
citation)
Angabe (f) a. belirtme; bildirim; yönerge; (indication; declaration;
statement, assertion; pl. instructions, direction)
angeben eyl. belirtmek, vermek, ileri sürmek; indicate, state, fix, appoint;
give, declare
angeblich ilg. sözde
angeborene blt. doğuştan
angehen eyl. ilgilendirmek, bağlantılı olmak
angehören eyl. ait olmak
angehörig sft. —e ait
Angelegenheit (f) a. kaygı, iş, sorun (concern, matter, affair, business)
angemessen sft. uygun, yeterli
angemessenste sft. en uygun, en yeterli
Angesicht (n) a. yüz, çehre; (face; countenance)
angestammt sft. doğuştan, kalıtsal
angreifen eyl. yakalamak; kavramak; saldırmak
Angrif (m) a. saldırı, atak
Angst (f) a. endişe
anhalten eyl. durdurmak; engellemek; zorlamak
animalisch sft. hayvansal
ankleben eyl. yapışmak, sarılmak
anknüpfen eyl. bağlamak (tie, fasten); başlamak (initiate, start)
ankommen eyl. varmak; (arrive)
ankündigen eyl. bildirmek, açığa çıkarmak, ele vermek
Anlage (f) a. yatkınlık, yetenek
Anlauf (m) a. kalkış; başlayış; (take-off, run (up), approach run; (fig)
start)
anlegen eyl. (kıyıya) inmek, dönmek
anmaßen eyl. gaspetmek; sich zu viel anmaßen: ileri gitmek
Anmerkung (f) a. not; (note, annotation; observation, remark)
Annäherung (f) a. yaklaşım, yaklaşma
Annahme (f) a. kabul etme, varsayma, sayıltı; (acceptance; adoption; supposition,
assumption, hypothesis)
annehmen eyl. kabul etmek, benimsemek; varsaymak (accept; take; assume, adopt, undertake)
anordnen eyl. buyurmak (order, command, decree, direct)
anpassen eyl. uy(dur)mak; uyarlamak (fit on; fit, adapt, adjust, accomodate,
suit; conform)
anschauen eyl. sezmek; bakmak, seyretmek, görmek (look at, view, regard,
contemplate)
Anschauung (f) a. sezgi (intuition, visual perception; mode of wieving, way of
looking or seeing; idea, conception, notion, opinion, (point of) view,
outlook)
Anschein (m) a. görünüş; benzerlik; (appearance, look, semblance; likelihood)
anschlagen eyl. vurmak; değerlendirmek
anschließen eyl. bağlamak; eklemek, katmak
ansehen eyl. bakmak, görmek (look at; see, detect, notice)
Ansehung (f) blt. in — (Gen.): açısından (considering, in consideration—or—view
of, with respect to, having regard to)
Ansich a. ‘kendinde’
ansichseiende sft. kendinde varolan
Ansichsein a. kendinde-varlık, kendinde-olma, kendindelik
Ansicht (f) a. bakış (açısı), görüş
Anspruch (m) a. hak, istem
Anstand (m) a. incelik; gecikme; duraksama; A. nehmen: duraksamak
anstatt ilg. yerine
anstellen eyl. koymak; kullanmak; girişmek, yürütmek
anstemmen eyl. bastırmak, itmek (push, press)
Anstoß (m) a. vuruş, dürtü; engel; Anstoß nehmen an: gücenmek, içerlemek
anstößig sft. itici, uygunsuz
Anstrengung (f) a. çaba
Anthropologie a. Insanbilim
Anthropopathism a. insan duygularını tanrıya ya da dışsal nesnelere yüklemek
antike a. antik
Antinomie a. çatışkı
Antithese (f) a. karşısav
Antizipation a. önceleme, önceden düşünme vb. (anticipation)
antizipieren eyl. önceden kabul etmek, öngörmek, öncelemek
antreffen eyl. karşılaşmak, raslamak
antun eyl. üstüne koymak, vermek
Antwort (f) a. yanıt
antworten eyl. yanıtlamak
An-und-für-sich a. kendinde-ve-kendi-için
anvertrauen eyl. emanet etmek, teslim etmek, bırakmak
anweisen eyl. yöneltmek, yönlendirmek; a. auf sein: bağımlı olmak; ihm
etwas a. ona birşey saptamak, belirlemek
Anweisung (f) a. yönerge, buyruk
anwenden eyl. uygulamak, kullanmak
Anwendung (f) a. uygulama
Anwesenheit (f) a. bulunuş
Anzahl (f) a. miktar
anziehen sft. çekici
apagogische blt. tanıtlı, zorunlu
Apparat (m) a. aygıt
appellieren eyl. başvurmak
Apperzeption (f) a. tamalgı
Arbeit (f) a. emek, iş; görev
arbeiten eyl. çalışmak
arg sft. kötü
Argumentation (f) a. uslamlama
arm sft. yoksul; Arm: a. kol
Armut (f) a. yoksulluk
Art (f) (en) a. tür; kip; yol; tip;
assertorische blt. önesürümlü
Assimilation (f) a. benzeşme, özümseme
assimilieren eyl. benzeştirmek, özümsemek
Astronom (n) a. gökbilimci
ataraksia Stoacı sıkıntısızlık, dertsizlik
Atheismus (m) a. tanrıtanımazcılık
atmen eyl. soluk almak
Atmosphäre (f) a. atmosfer
Atom (n) a. atom
Atomistik a. atomcu
atomistische blt. atomistik
Attraktion (f) a. çekim
Attraktivkraft a. çekme kuvveti
auch bğl. ayrıca
aufbewahren eyl. saklamak, tutmak
aufblähen büyüklenmek, şişinmek
aufeinander birbiri ile
Aufeinanderfolge (f) a. ardışıklık, birbiri ardınalık
Aufenthalt (m) a. kalış (yeri)
auffallen eyl. dikkat çekmek, göze batmak, şaşırtmak
auffallend dikkat çekici
auffassen eyl. ayrımsamak
Auffassung (f) a. ayrımsama; görüş, yorum
Auffassungsweis (f) a. anlayış yolu
auffinden eyl. bulmak, ortaya çıkarmak
Auffindung (f) a. bulma, buluş
auffordern eyl. istemek, çağırmak
Aufforderung (f) a. istem; çağrı
aufführen sft. söz etmek, değinmek; sunmak; saymak, sıralamak
Aufgabe (f) a. görev
Aufgang (m) a. Doğu
aufgeben eyl. (görev olarak) vermek; vazgeçmek, terketmek
aufgehen eyl. doğmak; ortaya çıkmak; açılmak
aufgreifen eyl. toplamak, toparlamak; yakalamak; benimsemek
aufhäufen eyl. yığmak
aufheben eyl. ortadan kaldırmak; yok etmek; saklamak (1. lift or raise (up); 2. pick or take up; 3. keep, save (für, for); 4. terminate, cancel; break up
Aufhebung (f) a. ortadan kaldırma (termination, suspension, cancellation; supression,
annulment; nullification, invalidation; lifting; neutralisation)
aufhören eyl. sona ermek
Aufklärung (f) a. Aydınlanma
auflesen eyl. toplamak
auflösen eyl. çözmek
Auflösung (f) a. çözüm
aufmerken eyl. dikkatle dinlemek, dikkatini toplamak
aufmerksam sft. dikkatli; aufmerksam machen dikkat çekmek
Aufmerksamkeit (f) a. dikkat
Aufnahme (f) a. kabul etme, benimseme
aufnehmen eyl. almak, toparlamak, kabul etmek
aufopfern eyl. adamak, özveride bulunmak
Aufopferung (f) a. adama, özveri
Aufpropfen sokuşturma; aupropfen eyl. sokuşturmak, uymayan birşeyi katmak
aufsteigen eyl. yükselmek, tırmanmak
aufstellen eyl. kurmak, oluşturmak; ortaya sürmek, sunmak; saptamak
Aufstellung (f) a. kurma, oluşturma; saptama, ortaya sürme
aufsuchen eyl. araştırmak
auftreten eyl. ortaya çıkmak, görünmek, kendini göstermek
Aufwand (m) a. harcama; paha; lüks
aufwerfen eyl. atmak, fırlatmak; (eğr) (kuşku vb.) yaratmak, getirmek, ortaya
koymak
aufzählen eyl. saymak; sıralamak
Aufzählung (f) a. sıralama, sayma
aufzehren yemek
aufzeigen eyl. göstermek, sergilemek
Auge (n) a. göz
Augenblick (m) a. an, kıpı
Augenmerk (n) a. dikkat
ausbilden eyl. gelişmek, şekillenmek, eğitmek
Ausbildung (f) a. gelişim, eğitim
Ausbildungsstuffen a. gelişim basamakları
Ausbreitung (f) a. yayılma, genişleme, genleşme
Ausdehnung (f) a. uzam, kaplam; genişletme
Ausdruck (m) a. anlatım
ausdrucksvoll blt. belirgin olarak, anlamlı olarak
Ausdrucksweise (f) a. anlatım kipi
ausdrücken eyl. basmak (press, sequeeze out); anlatmak (express); anlatılmak
(be expressed)
ausdrücken eyl. bastırmak; anlatmak
ausdrücklich sft. açık, belirgin, belirtik, kesin
ausdrücklichste sft. en açık, en belirgin, en kesin
auseinander blt. birbiri dışında, ayrı; [abgesondert, getrennt (vom, von anderen); einer (eines) weg vom andern; weg
voneinander]
ausführen eyl. yerine getirmek, yaşama geçirmek; (bir düşünceyi) izlemek,
geliştirmek (carry out, execute)
ausführlich sft. ayrıntılı, kapsamlı
Ausführlichkeit (f) a. tamlık
Ausführung (f) a. yerine getirme
Ausgabe (f) a. verme; dağıtma; yayım
Ausgang (m) a. çıkış; başlangıç
Ausgangspunkt (m) a. başlangıç noktası
ausgeben eyl. vermek, dağıtmak; ortaya sürmek, bildirmek
ausgehen eyl. başlamak; dışarı çıkmak
ausgemacht sft. tamamlanmış, bitmiş
ausgezeichnet sft. çok üstün, birinci sınıf
Auskunft (f) a. bilgi, bilinenler
auslangen eyl. yeterli olmak
Auslegung (f) a. açımlama, açıklama, yorum
ausmachen eyl. oluşturmak, yapmak
ausputzen eyl. süslemek; bir düzene koymak; temizlemek
Ausrede (f) a. gerekçe, özür, bahane
ausreden eyl. özür bulmak; işin içinden sıyrılmak
ausreichen eyl. yeterli olmak (suffice, be enough)
ausreißen eyl. çekip çıkarmak; çekiştirmek
Aussage (f) a. bildirim
aussagen eyl. bildirmek, anlatmak, ortaya sürmek (state, express, declare)
ausschiffen eyl. boşaltmak, yanaşmak, karaya çıkmak; (yelken) açmak
ausschlagen eyl. reddetmek, geri çevirmek
ausschließen eyl. dışlamak
Ausschließung (f) a. dışlayış, dışlama
Ausschluß (m) a. dışlama
ausschlüge ausschlagen
aussehen eyl. görünmek
Außen (f) a. dış, dışsal
außenher ilg. dışardan
Außenseite (f) a. dış yan
Außer (n) a. dış
außer ilg. dışarda(n)
außerdem blt. bundan başka, bunun dışında, ek olarak
Außereinander a. birbirine dışsallık, birbiri dışındalık
außereinander blt. birbiri dışında
außerhalb ilg. ve blt. dışında, dışına, dışı
außerlich sft. dışsal; blt. dışsal olarak, yüzeysel olarak
Außerlichkeit (f) a. dışsallık, yüzeysellik
Außersichkommen a. kendi dışına çıkma
Außersichseiend a. kendi dışında varolan
Außersichseins a. kendi dışında olma
Aussicht (f) a. bakış açısı
ausspinnen eyl. evirip çevirmek; geliştirmek, işlemek
Aussprechen a. bildirme
aussprechen eyl. bildirmek, söylemek, anlatmak
Ausspruch (f) a. bildirim
ausspüren eyl. izini sürmek
ausstatten eyl. donatmak, vermek, sağlamak (furnish, provide)
ausüben eyl. [ausgeübt] uygulamak, yürütmek, yerine getirmek
Ausweg (m) a. çıkış yolu
auswendig sft. dış, dışsal (outer, outside, out); ezbere (by heart)
ausziehen eyl. çıkarmak, yolmak, soymak (pull out, draw out; extract,
remove)
Autor (m) a. yazar
Autorität (f) a. yetke, otorite
Axiom (n) a. belit
B
Bahn (f) a. yol, yörünge
bald blt. çok geçmeden, hemen, kısa bir sürede
Band (n) a. bağ; cilt
Barbar (m) a. barbar
Barbarei (f) a. barbarlık
Barometer (n) a. barometre
Basis (f) a. baz
Bauer (n) a. çifçi, köylü
Baum (m) a. ağaç
beabsichtigen eyl. amaçlamak, niyetlemek
beachten eyl. dikkat etmek, gözetmek
Beamter (m) a. memur
beantworten eyl. yanıtlamak
Beantwortung (f) a. yanıt, yanıtlama
bedecken eyl. örtmek; eşlik etmek
bedenken eyl. düşünmek, ölçüp biçmek, tartmak, irdelemek
bedeuten eyl. imlemek, anlatmak
bedeutend sft. imlemli, anlamlı
Bedeutung (f) a. imlem, anlam
bedeutungslos sft. imlemsiz, anlamsız
bedienen eyl. kullanmak, yararlanmak; hizmet etmek
bedingen eyl. koşullandırmak
bedingt sft. koşullu
Bedingtheit (f) a. koşulluluk
Bedingtsein a. koşullanmışlık, koşulluluk
Bedingung (f) a. koşul
bedürfen eyl. gereksinmek
Bedürfnis (n) a. gereksinim
bedürftig sft. yoksun, yoksul
befangen sft. önyargılı; yakalanmış, takılmış
befassen eyl. tutmak; uğraşta olmak
Befehl (n) a. buyruk
befinden (şöyle ya da böyle) eyl. bulmak, görmek, saymak
befindlich sft. bulunabilir, var; b. sein: olmak
befolgen eyl. uymak, boyun eğmek, izlemek
befördern eyl. ilerletmek (geliştirmek); taşımak
befreien eyl. kurtarma, özgürleştirme
befreien eyl. özgürleştirmek, kurtarmak
befreites blt. özgürce
befreien eyl. özgürleştirmek, kurtarmak
Befreiung (f) a. özgürleştirme, kurtarma
befriedigen eyl. doyum sağlamak, doyurmak, hoşnut etmek
befriedigend sft. doyum verici, doyurucu
Befriedigung (f) a. doyum
Befugnis (f) a. yetki
befürworten eyl. desteklemek, savunmak
begeben eyl. bırakmak, vazgeçmek
Begebenheit (f) a. olay
begegnen eyl. karşılamak, karşılaşmak
begehen eyl. (bir suç, yanlış vb.) işlemek, içine düşmek
begehren eyl. istemek
begeisten eyl. diriltmek
Begeistung a. dirilik
Begierde (f) a. istek
Beginn (m) a. başlangıç
Beginnen (n) a. başlama, başlangıç
beginnen eyl. başlamak
Beglaubigung (f) a. doğrulama
begleiten eyl. eşlik etmek
begnügen eyl. doyum bulmak, yetinmek
begraben eyl. gömmek
begreifen eyl. kavramak; kapsamak
begreiflicher sft. kavranabilir
begrenzen eyl. sınırlamak
begrenzend blt. sınırlayan
begrenzt sft. sınırlı
begrenzte sft. sınırlı
Begrenztsein a. sınırlılık, sınırlanmışlık
Begriff (m) a. kavram
begriffen eyl. kavramak
begrifflose sft. kavramsız
begriffsmäßige blt. kavrama uygun (olarak)
Begriffsmoment a. kavram kıpısı
Begriffswidrige a. kavrama aykırı
begründen eyl. kurmak; temellendirmek
Begründer (m) a. kurucu
begründet (sft.—‘begründen’den) temelli, temellendirilmiş
Begründung (f) a. temellendirme, (sözel olarak) zemin verme
behaftet sft. yüklü
behalten eyl. tutmak; (deyim) im Augen b.: göz önünde tutmak
Behälter (m) a. taşıyıcı, kap
behandeln eyl. ele almak, irdelemek, uğraşmak
Behandlung (f) a. irdeleme; ele alma
beharren eyl. kalmak, sürmek
behaupten eyl. ileri sürmek, öne sürmek
Behauptung (f) a. önesürüm
beherrschendes sft. egemen; beherschen: egemen olmak, yönetmek, denetlemek
Behuf a. amaç; zum B.: blt. amacıyla
bei ilg. üzerinde; durumunda
beibehalten eyl. (behalten ... bei ) sürdürmek, sürmek, kalmak
beibringen eyl. getirmek, ortaya koymak
beide sft. ikisi de, her ikisi
Beilage (f) a. ek, ekleme
beiläufig sft. raslantısal
beilegen eyl. eklemek, katmak, yüklemek
Beilegung (f) a. ekleme
beim bei dem
beimischen eyl. karışmak
Beimischung (f) a. karışım
beiseite blt. bir yana
Beisichsein a. kendinde olma, kendindelik
Beispiel (n) a. örnek
beispielsweise blt. örnek olarak; örneğin
beistimmen eyl. onaylamak
bejahender sft. olumlayıcı, olumlu
bekämpfen eyl. döğüşmek, savaşmak, kavga etmek,
Bekämpfung (f) a. kavga, döğüş
bekannt sft. tanıdık, tanışık, bilinen
bekanntlich blt. bilindiği gibi
Bekanntschaft (f) a. tanışıklık
bekanntzumachen eyl. tanışık kılmak
bekehren eyl. (bir inanca vb.) dönmek
bekennt eyl. ele vermek, açığa vurmak
bekommen eyl. kazanmak, elde etmek;
belächeln eyl. (acıyarak) gülümsemek, gülmek
belassen eyl. bırakmak, tutmak
belebend sft. yaşam verici, diritlitici
belehren eyl. öğretmek
beleuchten eyl. aydınlatmak; üzerine ışık düşürmek
Belieben (n) a. seçme, istek, dilek (deyim) nach B.: dilendiği denli
belieben eyl. istemek, dilemek
beliebig sft. keyfi, isteğe bağlı
Beliebigkeit (f) a. keyfilik, başına buyrukluk
beliebt sft. sevilen, popüler (yaygın); bkz. belieben
bemächtigen eyl. yakalamak, ele geçirmek
bemerken eyl. ayrımsamak; gözlemek, dikkat etmek; belirtmek, değinmek
bemerkenswert sft. dikkate değer
bemerklich sft. dikkati çeker; dikkate değer, göze çarpar
Bemerkung (f) a. not, gözlem, nokta
bemühen eyl. rahatsız etmek, sıkıntıya sokmak; çabalamak, çalışmak
Bemühung (f) a. çaba
Benehmen (n) a. davranış, tutum; anlaşma
benehmen eyl. davranmak; uzaklaştırmak, çekip almak, yoksun bırakmak
beneiden eyl. imrenmek, kıskanmak, çekememek
Benennung a. adlandırma, belirtme
beobachten eyl. gözlemek
Beobachtung (f) a. gözlem
bequem sft. rahat, rahatlatıcı, kolay, uygun
Bequemlichkeit (f) a. uygunluk
berauben eyl. yoksun bırakmak
berechnen eyl. hesaplamak, değerlemek
berechtigen eyl. aklamak (sft) yetkili, yetkin
Berechtigung (f) a. doğrulama, haklı çıkarma,
Bereich (m) a. alan, bölge
bereichern eyl. varsıllaştırmak
bereits blt. daha şimdiden, önceden
bereitwillig sft. istekli, hazır; blt. kolayca, hemen, isteyerek, duraksamadan
Berg (m) a. dağ
Bericht (m) a. bildiri, rapor, yazanak
Beruf (m) a. uğraş, görev
berufen eyl. dayanmak, başvurmak
Berufung (f) a. uğraş, görev; (gegen, auf) başvuru
beruhen eyl. kurulmak, dayanmak; (deyim) etwas auf sich b. lassen: olduğu gibi
bırakmak, daha öte götürmemek
beruhigen eyl. dinginleştirmek, rahatlatmak, yatıştırmak
Beruhigung (f) a. yatıştırma, dinginleştirme
berühmt sft. ünlü
berühren eyl. dokunmak, değinmek
beschaffen eyl. sağlamak; b. sein: ... durumda, yapıda olmak;
Beschaffenheit (f) a. doğa, yapı, oluşum
beschäftigen eyl. uğraşmak, ilgilenmek
Beschäftigung (f) a. uğraş; ilgilenme
Beschauung (f) a. gözden geçirme, gözlem, inceleme
Bescheidenheit (f) a. alçakgönüllülük; ılımlılık, ölçülülük
beschließen eyl. kapamak, sonlandırmak, bitirmek; kararlaştırmak
beschließen eyl. kapanmak, sonlanmak; kapamak; in sich b.: kapsamak
beschränken eyl. sınırlamak
beschränkt sft. sınırlı
Beschränktheit (f) a. sınırlılık
Beschränkung (f) a. sınırlama
beschreiben eyl. betimlemek, açıklamak
Beschreibung (f) a. betimleme, açıklama
beschrieben eyl. yazmak, betimlemek
beschuldigen eyl. suçlamak
Beschwernis (f) a. güçlük; yakınma
besehen eyl. bakmak, yoklamak
beseitigen eyl. bir yana atmak, uzaklaştırmak
Beseligung (f) a. mutluluk
besiegen eyl. yenmek
Besitz (m) a. iyelik
besitzen eyl. iye olmak
besonder sft. tikel, özel
besonderen eyl. tikelleştirmek (Not: bu sözcüğün bu yolda kullanımı Hegel’e
özgü: Ans. MB, § 163, Ek 1’de: Besonderende (Spezifizierende)
Besonderheit (f) a. tikellik
besonders blt. özellikle
Besonderung a. tikelleşme
besprechen eyl. tartışmak, sözünü etmek, üzerine konuşmak
besser sft. daha iyi
Bestand (m) a. kalıcılık, süreklilik
beständig blt. sürekli olarak, biteviye
Bestandstücke (m) a. bileşen, parça
Bestandteil (m) a. parça, bileşen
bestätigen eyl. doğrulamak
Bestätigung (f) a. doğrulama, onay
Bestehen (n) a. kalıcılık, kalış; kalıcı olan; bkz. bestehen
bestehen eyl. b. aus: den oluşmak; dayanmak, katlanmak; kalmak, sürmek
Bestehende a. kalıcı olan
bestehlen eyl. çaldırmak
bestimmbar sft. belirlenebilir
bestimmen eyl. belirlemek; tanımlamak; (sft) belirli, belirgin; (blt.)
b. olarak
bestimmend sft. belirleyen, belirleyici
bestimmt sft. belirli; bkz. bestimmen
bestimmtes am b.: blt. belirgin olarak
bestimmtesten am b. blt. en belirli olarak
Bestimmtheit (f) a. belirlilik
Bestimmtsein a. belirlenmişlik, belirlilik
Bestimmung (f) a. belirlenim
bestimmungslos sft. belirlenimsiz
bestreben eyl. çabalamak, çalışmak
Bestrebung (f) a. çaba
bestrefen eyl. cezalandırmak
bestreiten eyl. sorgulamak
betätigen eyl. etkinleştirmek, devime geçirmek, işletmek
Betätigung (f) a. etkinleşme, işleme
betrachten eyl. irdelemek; (öyle olduğu) düşünmek, (öyle) görmek
Betrachtung (f) a. irdeleme
Betragen (n) a. davranış
betreffen eyl. ilgilendirmek, ilgili olmak
Betrübnis (f) a. sıkıntı, dert, üzüntü
beurteilen eyl. yargılamak, değerlendirmek
Beurteilung (f) a. yargılama, yargı
Beutel (m) a. kese
bevor bağl. —den önce
Bevölkerung (f) a. nüfus
bewähren eyl. gerçeklemek, doğrulamak, tanıtlamak
bewahren eyl. gözetmek, kollamak, korumak
bewährt sft. tanıtlı; bewahren’den (eyl): korumak, saklamak, sürdürmek
Bewährung (f) a. gerçekleme
Bewandtnis (f) a. durum, koşullar; was es mit ihm für eine B. habe: onun açısından
işin aslı
bewegen eyl. devinmek
Beweggrund (m) a. güdü
Bewegung (f) a. devim
bewegungslos sft. devimsiz, devinmeyen
Beweis (m) a. tanıt, tanıtlama
beweisen eyl. tanıtlamak, göstermek
Bewenden (n) (deyim) dabei (damit) hatte es B. sein: sorun burada bitmiştir
bewenden eyl. (deyim: dabei b. lassen: orada, onda bırakmak)
bewerkstelligen eyl. başarmak, yerine getirmek
bewirken eyl. ortaya çıkarmak, neden olmak
bewohnen eyl. (bir yerde) yaşamak
Bewohner (m) a. oturan, yaşayan
bewundern eyl. hayran olmak, hayranlık duymak
Bewunderung (f) a. hayranlık
bewußt sft. bilinçli
bewußtlose sft. bilinçsiz
Bewußtlosigkeit (f) a. bilinçsizlik
Bewußtsein (n) a. bilinç
Bewußtwerden a. bilinçlenme
bezeichnen eyl. belirtmek
Bezeichnung (f) a. belirtme; im, simge, san
beziehen eyl. bağıntılı olmak, bağıntı kurmak, ilgili olmak
Beziehung (f) a. bağıntı, ilişki
beziehungslos sft. bağıntısız, bağlantısız, ilişkisiz
bezogen sft. bağlantılı, ilişkili; bkz. beziehen
Bezogenheit a. bağıntılılık
bezwecken eyl. amaçlamak
bieten eyl. sunmak, önermek
Bild (f) a. imge
bilden eyl. eğitmek; biçimlendirmek; oluşturmak
Bildhauer (m) a. yontucu
bildlich sft. resimsel; eğretisel
Bildsäule (f) a. yontu
Bildung (f) a. eğitim, ekin
Billigkeit (f) a. haklılık
binden eyl. bağlamak
bisher ilg. şimdiye dek, bu noktaya dek
Birne (f) a. armut
bisherig ilg. şimdiye kadarki; önceki, eski
bisweilen blt. kimi zaman, zaman zaman, arada bir
bizarr sft. tuhaf
Blatt (n) a. yaprak; sayfa
Blau (n) a. mavi
Blei (n) a. ya da (m) kurşun
bleiben eyl. kalmak, sürmek
bleibend sft. kalıcı, sürekli
Blendwerk (n) a. göz boyama, aldatma
Blick (m) a. bakış
blicken eyl. bakmak
blind sft. kör
Blitz (m) a. yıldırım
Blitzstrahl (m) a. şimşek çakışı
bloß sft. yalnızca, salt
Blöße (f) a. çıplaklık
Blume (f) a. çiçek
Blutbereitung a. kan yapımı
Blutumlaufs a. kan dolaşımı
Boden (m) a. toprak
Bodenlosigkeit a. dayanaksızlık
Botanik (f) a. bitkibilim
botansichen sft. bitkibilimsel
Boten (n) a. iletmen, ulak, haberci
Böse (n) a. kötülük; bkz. böse
böse sft. kötü
Bösesein a. kötülük, kötü olma
böswillig sft. kötü niyetli
Brahmane (m) a. Brahman
Brand (m) a. ateş, yanma, yangın
brauchen eyl. gereksinmek, istemek
brechen eyl. kırmak, yarmak, ayırmak, bozmak
breit sft. geniş
Briefe (m) a. mektup
bringen eyl. getirmek
Brust (n) a. göğüs
Brücke (f) a. köprü
Buch (n) a. kitap
Buche (f) a. kayın ağacı
Buddhisten (m) a. Budist
bunte sft. renkli, parlak
Bürger (m) a. yurttaş
bürgerlich sft. yurttaşı ilgilendiren, yurttaşsal (civic, civil); Bürger (m)
yurttaş
C
Chimäre (f) a. [n] uydurma; canavar
D
da bğl. orada; o zaman, o durumda; çünkü
dabei blt. onda, onlarda; onun, onların yanında; aynı zamanda; ek olarak,
bundan başka; onun, onların üzerine (sözdizim işlevi)
dadurch blt. böylelikle, bu yolla; (sözdizim işlevi)
dafür blt. onun için, onlar için; o nedenle; ondan yana; onun yerine
Dafürhalten (n) a. kanı; bkz. dafürhalten
dafürhalten eyl. şu kanıda, görüşte olmak
dagegen blt. buna karşı; tersine; öte yandan
daher bağl. buna göre, bu nedenle; blt. buradan, bundan
dahin blt. oraya
dahingegen blt. öte yandan; tersine
dahinter blt. onun, onların arkasında
dahinterkommen eyl. işin aslını bulmak
damalig ilg. o zamanın, o zamanki
damit bğl. onunla, onlarla, böylelikle, bunun üzerine
Dampf a. buhar
danach blt. onun arkasından, ardından, ondan sonra; ona göre
Dankbarkeit a. minnettarlık
Dann bğl. o zaman; sonra; bunun üzerine, bundan başka
dann blt. o zaman, o sırada
dar blt. orada
daran blt. onda, onlarda
darauf blt. (onun, onların) üzerinde; (deyim) es kommt darauf an: gelip
dayanmak, bağlı olmak
daraus blt. ondan, onlardan
darbieten eyl. sunmak (offer, present)
darein blt. ona, onlara, şuna, şunlara vb.
darin blt. orada, onlarda (sözdizim işlevi)
darlegen eyl. bildirmek; ortaya koymak, sunmak; açıklamak, açımlamak
darstellen eyl. sunmak, sergilemek, temsil etmek, göstermek (represent, depict,
portray, present; appear, show itself to be)
Darstellung a. betimleme, temsil etme, sunuş
dartun eyl. (= darlegen) bildirmek; ortaya koymak, sunmak; açıklamak,
açımlamak (state, declare, explain, unfold)
darum blt. onun, onların çevresinde; bğl. bu nedenle, öyleyse
darunter blt. onun, onların altında (sözdizim işlevi)
darüber blt. bunun (bunların vb.) üzerine (sözdizim işlevi)
daseiend sft. (dışsal olarak = belirli olarak) varolan, orada olan
Daseiende a. orada varolan, belirli olarak varolan, dışsal olarak varolan
Dasein a. belirli-varlık (TGb § 641: äußeres Dasein: dış belirli-varlık);
varoluş
daselbst blt. tam orada, aynı yerde
dastehen eyl. (orada) durmak, kalmak
Dauer (f) a. süre
davon blt. ondan, onlardan
davor blt. onun, onların önünde; ondan, onlardan önce
dawider blt. —e karşı; buna karşı; tersine
dazu blt. ona, şuna vb. (sözdizim işlevi)
decken eyl. örtmek, kaplamak; örtülmek
Deduktion a. çıkarsama; tümdengelim
deduzieren eyl. çıkarsamak
definieren eyl. tanımlamak
Definition a. tanım
definitiv sft. kesin, belirgin, belirleyici; kesinlikle
Definitum a. tanımlanan
Deismus a. deizm
Deklamation a. bildirim
deklamieren eyl. bildirimde bulunmak
demgemäß sft. uygun; blt. buna uygun olarak, buna göre
demnach bağl. buna göre
demnächst blt. çok geçmeden, kısa bir süre içinde
Demos a.
Halk (Yun.)
demungeachtet bağl. buna karşın, gene de
Demut (f) a. alçakgönüllük
demütige sft. alçakgönüllü
denkbar sft. düşünülebilir, tasarlanabilir
Denkbarkeit (f) a. düşünülebilirlik
Denkbestimmung a. düşünce-belirlenimi
Denken (n) a. düşünme, düşünce
denken eyl. düşünmek
Denker (m) a. düşünür
Denkformen a. düşünce biçimi
Denkgesetz a. düşünce yasası
Denkvermögen (n) a. düşünme yetisi
Denkweisen a. düşünme kipi
denn bğl. çünkü
dennoch bğl. gene de
dergestalt blt. bu yolda (sözdizim işlevi)
dergleichen sft. bu tür şey(ler); bu tür; böyle
derjenige sft. belgili sıfat (sözdizim sözcüğü)
derselbe sft. aynı(sı); (sözdizim işlevi)
deshalb bğl. bu nedenle
Despotismus (m) a. despotizm
desto blt. daha da (karşılaştırma sözcüğü)
deswegen bağl. bu nedenle, bunun üzerine
deswillen bağl. bu nedenle
Determination (f) a. belirlenim
Determinismus (m) a. belirlenimcilik
deuten eyl. açıklamak; belirtmek
deutlich sft. duru, seçik
deutsche sft. Alman
Deutschen a. Alman
Dialektik (f) a. eytişim
dialektisch sft. eytişimsel
Dialog (m) a. diyalog
Dichter (m) a. ozan, yazar
Dichtung (f) a. şiir
Dieb (m) a. hırsız
Diebstahl (m) a. hırsızlık
dienen eyl. hizmet etmek, (işe) yaramak
dieser sft. bu
Diesseits a. bu yan, bu dünya
diesseits blt. bu yanda, burada, yeryüzünde
different sft. ayrı, ayrımlı
Differenz (f) a. ilgi; ayrım
Dilemma (n) a. ikilem
Dimensionen (f) a. boyut
Ding (n) a. şey
Dingerchen a. şeycik
Dingheit a. şeylik
Ding-an-sich a. kendinde şey
direkt sft. doğrudan
dirigieren eyl. yönetmek, denetlemek
dirimieren eyl. ayırmak
disjunktive sft. ayrık
diskret sft. kesikli
Diskretion (f) a. kesiklilik
disseits sft. bu yanda
Dissertation (f) a. deneme
Disziplin (f) a. disiplin, sıkıdüzen
doch bğl. gene de
Dogma (n) a. inak, dogma
dogmatisch sft. inakçı
Dogmatismus a. inakçılık
Doktrin (f) a. öğreti
dominieren eyl. egemen olmak, denetlemek
Donner (m) a. şimşek
Doppelsinn (m) a. ikili anlam; ikircim
doppelt sft. çifte
dort blt. orada
dorthin blt. oraya
dramatisch sft. dramatik
draußen blt. dışarıda
draußen ilg. dışarıda, dışarısı
drehen eyl. dönmek; (deyim) es dreht sich um: çevresinde dönmek = ilgi odağı
drei sft. üç
Dreieck (n) a. üçgen
dreieinigen sft. birde-üç
dreifache sft. üç yanlı, üç yüzlü
Dreifaches (n) a. üç yüzlü, üç yanlı
Dreiheit (f) a. üçlü; üçlülük
dreiteilig sft. üç bölümlü
dringen eyl. içine işlemek, delmek (penetrate, enter, get into)
dritt sft. üçüncü
drittens blt. üçüncü olarak, üçüncüsü
droben blt. yukarıda
Druck (m) a. basınç
drucken eyl. basmak
drüben blt. orada, öte yanda, uzakta
drücken eyl. bas(tır)mak; zorlamak
du adl. sen
Dualismus (m) a. ikicilik
dualistischen sft. ikici
duften eyl. kokmak
dunkle sft. bulanık
durch blt. yoluyla, tarafından
durchaus blt. baştan sona, bütünüyle
durchbrechen eyl. parçalamak
durchdringen eyl. içine işlemek
durchdrungen sft. doldurulmuş, içine işlenmiş
durcheinander blt. birbiri yoluyla
durchführen eyl. yerine getirmek, geliştirmek
Durchführung (f) a. yerine getirme, geliştirme; tamamlama, sürdürme
durchgängig blt. baştan sona, genel, her yerde
durchgreifend sft. belirleyici, özsel önemde
durchlaufen eyl. içinden geçmek
durchs (durch
das) blt. ... yoluyla
durchsichtig sft. saydam
durchsucht eyl. aramak, araştırmak
durchweg blt. baştan sona, her zaman, tümüyle
durchziehen eyl. yayılmak, içine işlemek
Dünkel (n) a. büyüklenme
dünken eyl. görünmek; sanmak, saymak
dürfen (yardımcı eylem)
dürftig sft. yoksul, sefil, sıradan bayağı
dürftigste sft. en yoksul
Dynamik (f) a. dinamik
dynamische sft. dinamik
E
eben sft. düz; blt. tam olarak
Ebenbild (n) a. eksiksiz imge, tam imge
ebenda blt. aynı yerde
ebendieselbe sft. tam olarak aynısı (sözdizim sözcüğü)
ebenfalls blt. benzer olarak, yine
ebenso sft. tıpkı
ebensogut ilg. o denli de
ebensolche sft. tıpkı
ebensosehr ilg. o denli (de)
ebensoviel blt. o denli (çok)
ebensowenig ilg. o denli (az)
ebensowohl ilg. o denli de
echt sft. gerçek, asıl
Eden (n) a. Cennet
ehe blt. —den önce
eher blt. erkenden, önceden; dahaçok
ehern sft. bronz
Ehre (f) a. onur
ehren eyl. onurlandırmak
Ehrwürdigkeit (f) a. saygınlık, değerlilik
Eiche (f) a. meşe
Eifer (m) a. ataklık, dayançsızlık; coşku
Eifersucht (f) a. kıskançlık
eigen sft. kendinin
eigennützig sft. bencil
eigensinnig sft. dikbaşlı
eigentlich sft. asıl, gerçek, özgün; blt. aslında, gerçekte(n)
Eigentliche a. gerçekte, aslında
Eigentum (n) a. mülkiyet
eigentümlich sft. özgün, asıl, gerçek; blt. aslında, gerçekte
eignen eyl. uygun olmak, elverişli olmak
ein sft. bir, tek
einanderfallend blt. birbiri dışında
einbilden eyl. imgelemek, düşlemek, kurmak
einbinden eyl. ciltlemek; bağlamak; e. in: —e bağlanmak
eindringen eyl. içine girmek, içine işlemek
einesteils blt. bir yandan
Einfall (m) a. düşüş; düşlem, izlenim; birden oluşan parlak düşünce
einfallen eyl. çökmek; aklına gelmek
einfinden eyl. görünmek, kendini göstermek, sergilemek, sunmak
Einfluß (m) a. etki, nüfuz
einführen eyl. getirmek, kurmak, yerleştirmek; başlatmak; götürmek
Eingebung (f) a. esin
Eingehen a. giriş
einheimisch sft. doğal, yerel
Einheit (f) a. birlik
einheitlich sft. türdeş, bütünsel, tutarlı
einhüllen eyl. sarıp sarmalamak, örtmek
einkleiden eyl. giydirmek, örtmek
einlassen eyl. içeri kabul etmek, bırakmak; ilişkiye girmek, ilgilenmek
einlegen eyl. içeri koymak; yatırmak; koymak
einleiten eyl. başlamak; açmak, açılış yapmak
Einleitung (f) a. giriş
einleuchten sft. açık, duru, anlaşılır olmak
einmal blt. bir kez; auf e.: birdenbire
einmischen eyl. karışmak, katılmak
einnehmen eyl. almak, üstlenmek
einpflanzen eyl. dikmek, aşılamak
einräumen eyl. düzenlemek; (ihm etwas) e.: kabul etmek, tanımak, izin vermek
einreden eyl. (birşeye) inandırmak
einrichten eyl. düzenlemek, uyarlamak, uydurmak,
Einrichtung (f) a. düzenleme
Einsamkeit (f) a. yalnızlık
einschärfen eyl. telkin etmek, aşılamak
einschleichen eyl. usulca girmek
einschließen eyl. içine kapamak, kuşatmak; in e.: kapsanmak, kucaklamak
einschließen eyl. kapamak; içermek, kapsamak
einschränken eyl. sınırlamak, kısıtlamak
einschränken eyl. sınırlamak, kısıtlamak
einsehen eyl. bakmak, yoklamak, incelemek; görmek, anlamak
einseitig sft. tek yanlı
Einseitigkeit (f) a. tek yanlılık
einsetzen eyl. koymak, yerleştirmek
Einsicht (f) a. içgörü, bilgi
einst blt. bir zamanlar; günlerden bir gün
einteilen eyl. bölümlemek
Einteilung (f) a. bölünüş
eintreten eyl. girmek, katılmak
Eintritt (m) a. giriş
einverstanden eyl. anlaşmak, anlayış birliği kurmak
einweihen eyl. (bir giz ile) tanıştırılmak
einwenden eyl. karşı çıkmak
einwirken eyl. etkilemek
Einwohner (m) a. oturan, yaşayan
Einwurf (m) a. karşıçıkış
einzeln sft. tekil, bireysel
Eis (n) a. buz
Eisen (n) a. demir
eitel sft. kibirli
Eitelkeit (f) a. kofluk; kibir
ekel sft. itici, iğrenç
Eltern (m) ya da (n) a. ebeveynler, büyükler
empfänglich sft. açık, duyarlı, etkilenebilir
empfehlen eyl. salık vermek
empfinden eyl. duyumsamak
Empfindung (f) a. duyum; duygu
Empireum Gökkürenin
en yüksek bölümü
Empirie a. görgücülük; deneyim
Empiriker (m) a. görgücü
empirisch sft. görgül
Encheiresin a. laboratuvar
endlich sft. sonlu
Endursache a. sonsal neden
Endzweck a. son erek
Energie (f) a. erke
eng sft. dar
Engländern a. Ingiliz
enorm sft. çok büyük
Entäußerung a. vazgeçme; dışlaşma
entbehren eyl. yoksun olmak
entbehrliche sft. gereksiz, vazgeçilebilir
entdecken eyl. bulmak, ortaya çıkarmak
Entdeckung (f) a. buluş, bulgulanış
entfalten eyl. açınmak, açılmak, gelişmek
Entfaltung a. gelişim
entfernen eyl. uzaklaştırmak, kaldırmak
entfliehen eyl. kaçmak, sıyrılmak
entfliehen eyl. kaçmak; kayıp gitmek
entgegen blt. ilg. —e karşı, —e doğru; karşısında, karşı
entgegengesetzt sft. karşıt
entgegensetzen eyl. karşı koymak,
Entgegensetzung a. karşıtlık
entgegenstehen eyl. karşısına çıkmak, karşısında durmak
entgegenstellen eyl. karşısına koymak, karşıtlaştırmak
entgehen eyl. kaçmak, savuşmak
enthalten eyl. kapsamak
enthoben eyl. kurtarılmak, bağışlanmak, bağışık tutulmak
enthüllen eyl. açmak, ortaya sermek
entkleiden eyl. soymak, sıyırmak
entlassen eyl. bırakmak
entläufen eyl. kaçmak
entleeren eyl. boşaltmak
entnehmen eyl. almak, çekmek
entsagen eyl. yadsımak
entscheiden eyl. karar vermek, belirlemek
Entscheidende a. belirleyici olan; bkz. entscheiden
entscheidende blt. kesinlikle, belirleyici bir yolda
Entscheidung (f) a. karar
entschieden sft. kesin, belirleyici; belirgin, vurgulu;
entschlagen eyl. kurtulmak, başından atmak, bir yana atmak
entschließen eyl. karar vermek, bir karara varmak
Entschluß (m) a. karar
Entschuldigung (f) a. özür
entsprechen eyl. bağdaşmak, anlaşmak, karşılık düşmek, uyuşmak, denk düşmek
entspringen eyl. kaynaklanmak, doğmak
entstehen eyl. ortaya çıkmak, köken almak, doğmak
Entstehung (f) a. doğuş, ortaya çıkış
Entstehung (f) a. ortaya çıkış; köken
entstellen eyl. çarpıtmak, bozmak
entweder ...
oder ... = bğl. ya ... ya da ...
Entwickeln a. gelişme, açınıma
Entwicklung (f) a. açınım, gelişim
entziehen eyl. uzaklaştırmak, çekmek; yoksun bırakmak
entzweibrechen eyl. ikiye ayrılmak
entzweien eyl. bölünmek
Entzweiung (f) a. bölünüş, bölünme
episch sft. epik
Epoche (f) a. çığır
Epos (n) a. epik, uzun anlatısal şiir
erachten eyl. (birşeyi belli bir yolda) görmek, saymak, düşünmek
erbaulich sft. yüceltici
Erbauung (f) a. yapı; yükseltme
erblicken eyl. gözüyle yakalamak, görmek; gözünü dikmek
erblühen eyl. çiçeklenmek
Erbschaft (f) a. kalıt
Erbsünde (f) a. ilk günah
Erde (f) a. yer, toprak; yeryüzü
Erdichtung (f) a. yaratı, yapıntı, uydurma
erfahren eyl. deneyimlemek, yaşamak; başına gelmek
erfältte sft. dolu
erfassen eyl. yakalamak, kavramak; kavramak, anlamak; kapsamak
Erfinder (m) a. bulucu
erfinderisch sft. yaratıcı, buluşçu
Erfindung (f) a. uydurma
Erfolg (m) a. sonuç
erfolgen eyl. yer almak, olmak; yerine gelmek
erforderlich sft. gerekli
erfordern eyl. gerektirmek, gereksinmek, istemek
erfüllen eyl. doldurmak; yerine getirmek
ergeben eyl. ortaya çıkarmak, ortaya sermek, göstermek, vermek, doğurmak
Ergebnis (n) a. sonuç
Ergebung (f) a. boyuneğiş
Ergehen (n) a. koşul, durum; bkz. ergehen
ergehen eyl. gezinmek, dolaşmak, yayılmak
ergießen eyl. dökülmek
ergreifen eyl. yakalamak, ele geçirmek, kavramak
ergründen eyl. temeline inmek, temellendirmek; yoklamak, araştırmak
Erhabenheit (f) a. yücelik
erhalten eyl. sakınmak; kollamak, bakmak, korumak
Erhaltung (f)
a. sakınım; bakma, kollama
erheben eyl. yükselmek, yükseltmek
Erhebung (f) a. yükseliş
erhellen eyl. aydınlatmak
Erinnerung (f) a. anımsama, anı
Erinnye (mitoloji)
Öç Tanrıçası
erkennbar sft. tanınabilir
erkennen eyl. bilmek, bilgilenmek
Erkenntnis (f) a. bilgi
Erkenntnisweise a. bilme kipi
erklären eyl. açıklamak; bildirmek, ortaya sürmek
Erklärung (f) a. açıklama, yorum, açımlama
erklecklich blt. önemli ölçüde, oldukça
erläutern eyl. açıklamak, durulaştırmak, aydınlatmak
Erläuterung (f) a. açıklama, aydınlatma, durulaştırma
erleben eyl. yaşamak, deneyimden geçmek
erledigen eyl. çözmek, bir karara bağlamak, sonlandırmak
Erledigung (f) a. düzenleme, ayarlama
erleichtern eyl. rahatlatmak
erleiden eyl. katlanmak, (bir kötülüğe) uğramak
erliegen eyl. yenilmek
erloschen eyl. sönmek
erlösen eyl. kurtarmak, kefaret etmek
Erlösung (f) a. esenlik; kefaret
Ermangelung (f) a. eksiklik
ermessen eyl. tartmak, değerlendirmek, ölçüp biçmek; anlamak, görmek
ermitteln eyl. saptama, bulma, ölçme
ermitteln eyl. saptamak, bulmak, ortaya çıkarmak
Ernährung (f) a. beslenme
erneuern eyl. yenilemek
Ernst (m) a. içtenlik, ciddilik
ernsthaft sft. ciddi
ernstlich blt. ciddi; ciddi olarak
Erörterung (f) a. tartışma
erregen eyl. uyandırmak, uyarmak, yaratmak,
errstaren eyl. katılaştırmak, sertleştirmek,
Ersatz (m) a. karşılık
Erschaffensein a. yaratılmışlık, yaratılma
Erschaffer (m) a. yaratıcı
erscheinen eyl. görünmek
Erscheinung (f) a. görüngü
erschließen eyl. açmak
erschöpfen eyl. tüketmek, kullanıp bitirmek
erschrecken eyl. ürkmek, korkmak
erschwern eyl. daha da güçleştirmek
ersinnen eyl. (kafadan) uydurmak
erstrecken eyl. uzanmak, ulaşmak, varmak
erteilen eyl. vermek
erträumen eyl. düşlemek, imgelemek
ertrinken eyl. boğulmak
erwachen eyl. uyanmak
erwachsen eyl. büyümek, gelişmek, yetişmek
Erwachsene (n) a. yetişkin
Erwägung (f) a. irdemele, düşünme
erwähnen eyl. değinmek, söz etmek
Erwähnung (f) a. değinme
erwecken eyl. uyan(dır)mak
erweisen eyl. tanıtlamak, belgitlemek; göstermek
erweitern eyl. genişlemek, genleşmek
erwerben eyl. kazanmak, elde etmek
erwerben eyl. kazanmak, elde etmek
erwidern eyl. yanıtlamak, karşılık vermek
erwiesen sft. tanıtlanmış, tanıtlı
erzählen eyl. anlatmak
Erzählung (f) a. öykü, anlatı
erzeugen eyl. üretmek
Erzeugnis (n) a. ürün
Erziehung (f) a. yetiştirme, eğitim
Esel (m) a. eşek
essen eyl. yemek
etlichen sft. birkaç
Etwas (n) a. birşey
euch blt. size
Eudämonismus a. mutçuluk
eure blt. sizin
Evangelium (n) a. Incil
evident sft. açık
exactes sft. sağın
exakte sft. sağın
Excellence a. üstünlük
Explikation (f) a. açımlama
Exponent (m) a. üs
Exposition (f) a. açımlama
Extension (f) a. uzam
extensiv sft. uzamlı
Extrem (n) a. uç
F
Fachwerk (n) a. çerçeve
Facta a. veri, olgu
Faden (m) a. çizgi; ip
fähig sft. yetenekli
fahig sft. yetenekli; yapabilir
Fähigkeit (f) a. yetenek
fahrenlassen eyl. bırakmak; terketmek, vazgeçmek
faktisch sft. olgusal; blt. bir olgu olarak;
Faktor (m) a. etmen
Faktum (n) a. olgu
Fall a. düşme, bozulma; durum
fallen eyl. düşmek
fallen eyl. düşmek, devrilmek, yıkılmak
falsch sft. yanlış
fälschlich blt. yanlışlıkla
Familie (f) a. aile
fangen eyl. yakalamak, ele geçirmek; fangen an: (bkz) anfangen
Farbe (f) a. renk
Färbestoff a. renk gereci
Farbstoff (m) a. renk gereci
Farnkräutern a. eğreltiotu
fassen eyl. ayrımsamak, anlamak; yakalamak; kapsamak,
faßlich sft. anlaşılır
Fassung (f) a. takma, kurma; taslak, biçim
Fatalismus (m) a. yazgıcılık
Faulheit (f) a. tembellik
fehlen eyl. eksik olmak
fehlerhaft sft. eksik, kusurlu
feiern eyl. yüceltmek, onurlandırmak
Feigheit (f) a. korkaklık
Feind (m) a. düşman
feindliche blt. düşmanca
feindselig blt. düşmanca
Feld (m) a. alan
Feldspat (m) a. feldspat
Felsen (n) a. kaya
fern sft. uzak
ferner blt. dahası, bundan başka
fernerer blt. daha da ötesi (bkz. ferner)
fernerhin blt. gelecekte; burada öte; daha da öte
fernsten sft. en uzak
fertig sft. hazır, tamam, bitmiş
fest sft. katı, dayanıklı, sert; değişmez
festhalten eyl. sarılmak, sıkıca tutmak
Festigkeit (f) a. sağlamlık
festsetzen eyl. saptamak
feststehen eyl. dayanıklı olmak, sağlam olmak
feststellen eyl. saptamak; bildirmek
Feuchtigkeit (f) a. nem
Feuer (n) a. ateş
Feuersbrunst a. ateş, yangın
Figuration (f) a. betileniş
Fiktion (f) a. yaratı, kurgu, uydurma
finden eyl. bulmak
Finger (m) a. parmak
finster sft. karanlık
Finsternis (f) a. karanlık
Fläche (f) a. yüzey
Fleisch (n) a. et
fliehen eyl. kaçmak
fließen eyl. akmak
Fluch (m) a. ilenç
Flucht (f) a. kaçış
Fluida a. akım
Fluß (m) a. ırmak
Fluß (m) a. ırmak; akıntı
flüchtig sft. kaçıcı, geçici
flüssig sft. akıcı
Flüssigkeit (f) a. akıcılık
Folge (f) a. sonuç
folgen eyl. izlemek, den doğmak, türemek
folgendermaßen ilg. aşağıdaki gibi
folgern eyl. çıkarsamak, bir vargıya ulaşmak
fordern eyl. istemek
Forderung (f) a. istem
Form (f) a. biçim
formal sft. biçimsel
Formation (f) a. oluşum
Formel (f) a. formül
formell sft. biçimsel
fort blt. ileriye, daha öte
Fortbestimmen a. fort: daha öte; bestimmen: belirlemek
fortdauern eyl. sürdürmek
fortdauernd blt. sürekli olarak
Fortgang (m) a. ilerleyiş, gidiş, sürüş
fortgehen eyl. ayrılmak, terketmek; ilerlemek, sürdürmek, sürmek
fortgeleitet bkz. fort: ileri; leiten: gütmek, yönlendirmek;
fortlassen eyl. dışarda bırakmak, düşmek, atlamak
fortleben eyl. yaşamını sürdürme
fortmachen eyl. ilerlemek
fortschliest eyl. fort: daha öte; schliesen: çıkarsamak
fortschreiten eyl. ilerlemek
fortschreiten eyl. ilerlemek
Fortschritt (m) a. ilerleme
fortsetzen eyl. sürdürmek, ilerletmek, ileri götürmek
fortwährend blt. sürekli, sürekli olarak, sürgit
fördern eyl. geliştirmek, ilerletmek
Förderung (f) a. ilerleme, gelişme
förmlich sft. biçimsel
Frage (f) a. soru
fragen eyl. sormak
Freie (n) a. açık hava; im Freien: blt. dışarıda, açık havada
freisprechen eyl. bağışlamak
fremdartig sft. ayrışık, yabancı türden, türdeş olmayan
Freude (f) a. sevinç
Freund (m) a. arkadaş
Freundschaft (f) a. arkadaşlık
Frevel (m) a. kötülük, günah
Friede (m) a. barış
frisch sft. taze, yeni, dinç
fromm sft. dindar, dinsel
Frömmigkeit (f) a. dindarlık
Frucht (f) a. meyva
früher blt. önceki, eski; daha önce, daha eski, önceden, önceleri
frühesten sft. en erken, en önceki
Furcht (f) a. korku
Furchtsamkeit (f) a. korkaklık
Furi Öç
Tanrıçası
Fuß (m) a. ayak
fußen eyl. bağımlı olmak, dayanmak
Futter (n) a. yiyecek
füglich blt. yerinde bir biçimde, doğru olarak, haklı olarak
fühlbar sft. duyumsanır, duyulur, ele gelir, somut
fühlen eyl. duyumsamak
führen eyl. götürmek, yöneltmek, önderlik etmek
Fülle (f) a. doluluk, bolluk, varsıllık
füllen eyl. doldurmak; yüklemek
fürchten eyl. korkmak
füreinander ilg. birbiri için
Fürsichbestehen a. kendi için kalma, kendi başına kalma
Fürsichseienden a. kendi için varolan
Fürsichsein a. kendi-için -varlık
Fürwahrhalten a. gerçek-sayma; (fürwahr: gerçekten); Fürwahr-halten: kuşkusuz
sayma, pekinlik, kesinlik
G
Gang (m) a. geçek, gidiş yolu, süreç
ganz sft. bütün
gänzlich blt. tam, bütün; tam olarak, bütünüyle
gar blt. bütünüyle, kesinlikle, tam olarak, hiçbir biçimde
gebären eyl. doğurmak
Gebäude (n) a. yapı
geben eyl. vermek, sağlamak, sunmak
Gebiet (n) a. alan, bölge
Gebilde (n) a. yapı, oluşum; yaratı
Gebirge (n) a. dağ zinciri
geboren blt. doğuştan, doğal olarak; bkz. gebären
Gebot (n) a. buyruk
geboten sft. gerekli, zorunlu
Gebrauch (m) a. kullanım; bkz. brauchen
gebrochen sft. ayrık, kırık, bükük; bkz. brechen
gebunden sft. bağlı, zorunlu, yükümlü
Gebundensein a. bağlanmışlık; kök: bkz. binden
gebühren blt. —e ait olmak, —e düşmek, —in hakkı olmak
Gedächtnis (n) a. bellek
Gedanke (m) a. düşünce
gedankenarme sft. düşünceden yoksun
gedankenlos sft. düşüncesiz
gedankenmäßige sft.n
düşünceye uygun
gedeihen eyl. çoğalmak, gelişmek, büyümek
Gediegenheit (f) a. asıllık, özlük, özsel değer
gedoppelt sft. çiftlenmiş, çifte
Gedoppeltes a. çiftlenmiş; ikili
geeignet sft. uygun
gefährlich sft. tehlikeli
Gefährlichkeit (f) a. tehlike
gefällen eyl. hoşlanmak
gefangennehmen eyl. tutuklamak, yakalamak
Gefühl (n) a. duygu
Gegebensein a. verilmişlik
gegen sft. karşı
gegeneinander blt. birbirine karşı
gegensatzlosen sft. karşıtlıksız
gegenseitig sft. karşılıklı
Gegenseitigkeit a. karşılılık
Gegenstand (m) a. nesne
gegenständlich sft. nesnel
Gegenteil (n) a. karşıt
gegenüber blt. karşıt olarak, yüz yüze
gegenüberstehen eyl. (birbirine) karşı durmak
gegenüberstellen eyl. birbiri karşısına koymak
Gegenwart (f) a. bulunuş; şimdiki (zaman)
gegenwärtig blt. bugün, şimdi; bulunan, varolan, şimdiki, yürürlükteki
Gehalt (m) a. içerik; iç değer
Gehaltlos a. içeriksiz
gehaltvollste gehaltvoll: sft. içerikli
Gehäuse (n) a. kılıf, kasa
geheim sft. gizli; özel, kişisel
Geheimnis (n) a. giz
Geheimnisvolle a. gizemli olan
gehen eyl. gitmek
gehören eyl. ait olmak
gehörig sft. ait; uygun
Geist (m) a. tin; an
geistig sft. tinsel
Geiz (m) a. pintilik
gelangen eyl. ulaşmak, erişmek
geläufig sft. sık görülen, alışıldık, tanıdık
Geläufigkeit (f) a. kolaylık, akıcılık
gelb sft. sarı
Geldstück (n) a. bozuk para
gelegen sft. yerleşmiş; uygun
Gelegenheit (f) a. fırsat, uygun durum
gelegentlich blt. arada bir, raslantısal, olumsal; zaman zaman; yeri geldikçe
gelehrt sft. bilgili
Gelehrtsein a. bilgililik
gelingen eyl. başarmak
gelten eyl. geçerli olmak; yürürlükte olmak; sayılmak
geltend sft. geçerli, yürürlükte
Gemälde (n) a. resim, tablo
gemäß sft. uygun; blt. —e göre, —e uygun olarak, ile uyum içinde
Gemäßheit (f) a. uyum, uygunluk
gemein sft. ortaklaşa; sıradan, genel, olağan
Gemeinde (f) a. topluluk
Gemeinheit (f) a. sıradanlık, kabalık, bayağılık
gemeinhin blt. genellikle, çoğunlukla
gemeinsam sft. ortak
Gemeinsamkeit (f) a. ortaklık
Gemeinschaft (f) a. topluluk, ortaklık, birlik
Gemeinsinn (m) a. ortak kanı, sağduyu, ortak duyu
Gemüt (n) a. an, ruh, yürek, huy
genau sft. sağın, tam; blt. sağın olarak, tam olarak
geneigt sft. eğilimli
Genialität (f) a. deha
Genie (n) a. deha
genießen eyl. yararlanmak, haz almak
genug sft. yeterli
Genuß (m) a. yararlanım; haz
genügen eyl. yeterli olmak, karşılamak, doyurmak
genügend sft. yeterli
Geognosie a. yerbilimi
geographische sft. coğrafi
geometrisch sft. geometrik
gerade sft. tam; doğru; blt. dosdoğru, tam olarak
geradezu blt. doğrudan doğruya
geradlinig sft. doğrusal
geraten eyl. düşmek
gerecht sft. haklı, doğru, yasal
Gerechte a. doğru, haklı
gerechtfertigt sft. aklanmış, haklı
Gerechtigkeit (f) a. doğruluk, haklılık
Gerede (n) a. konuşma, söylenti
gereicht es gereicht ihm zur Ehre: bu onurunu yükseltir
Gericht (n) a. yargı; mahkeme
geringe sft. küçük, önemsiz, ufak
Geringfügigkeit a. önemsizlik
geringschätzen eyl. küçümsemek
gern blt. isteyerek, dileyerek, seve seve
Geruch (m) a. koku
gesamt sft. bütün, toplam
Gesang (m) a. şarkı, ezgi
Geschäft (n) a. iş
geschehen eyl. olmak, yer almak
Gescheitheit (f) a. sağgörülülük, bilgililik
Geschichte (f) a. tarih
geschichtlich sft. tarihsel
Geschick (n) a. yazgı
Geschiedensein a. ayrılmışlık; bkz. scheiden
gesellen eyl. katılmak, bağdaşmak, eşlik etmek
Gesellschaft (f) a. toplum
Gesetz (n) a. yasa
Gesetzgeber (m) a. yasamacı
Gesetzmäßigkeit a. yasallık, yasaya uygunluk
Gesichtspunkt (m) a. bakış açısı
Gesinnung (f) a. tutum; kafa yapısı, görüş, yatkınlık
gespannt sft. gergin
Gespräch (n) a. söyleşi
Gestalt (f) a. şekil
gestaltlose sft. içeriksiz
Gestaltung (f) a. şekillenme, oluşum; şekil
gestatten eyl. izin vermek; hoşgörmek
Gestirn (n) a. yıldız
gesund sft. sağlam
getreu sft. bağlı, güvenilir
getrübt sft. bulanık, bulutlu
geübt sft. becerikli, deneyimli, alışkın; bkz. üben
Geübtheit (f) a. beceri
Gewähr (f) a. güvence; güvenlik
gewähren eyl. sunmak, vermek, sağlamak
Gewalt (f) a. güç; yetke; denetim; zor, şiddet
gewaltsam blt. zoraki
gewärtig sft. bekleyen
Gewebe (n) a. doku; dokuma
Gewehr (n) a. silah
gewesen sein (yardımcı eylem)
Gewicht (n) a. ağırlık, tartı; (eğr.) önem
gewiesen von der Hand g.: eyl. yadsımak
Gewinn (m) a. kazanç
gewinnen eyl. kazanmak, elde etmek
gewinnen eyl. kazanmak; elde etmek
Gewinnung (f) a. kazanım
gewiß sft. pekin
gewisse blt. belli, kuşkusuz; hiç kuşkusuz,
Gewissen (n) a. duyunç
Gewissensrat a. duyunç öğüdü
gewissermaßen bir bakıma, deyim yerindeyse
Gewißheit (f) a. pekinlik
Gewohnheit (f) a. alışkanlık
geworfen bkz. werfen; über den Haufen w.: eyl. devirmek, alt üst etmek
gewöhnen eyl. alışmak
gewöhnlich blt. genellikle, alışıldığı gibi, geleneksel olarak; sıradan,
ortalama, genel, bayağı
Gips (m) a. alçı
glänzen sft. parlak
Glaube (m) a. inanç
glauben eyl. inanmak
Glaubenslehre (f) a. inanç öğretisi, dinsel öğreti
gläubige sft. inanan, inançlı
Gläubiger (m) a. alacaklı
gleich sft. özdeş, eşit, benzer
gleichbedeutend sft. eşanlamlı, eş imlemli
gleichbleibend sft. özdeş kalan
gleicherweise blt. benzer olarak
gleichfalls blt. benzer olarak
gleichgültig sft. ilgisiz
Gleichheit a. eşitlik, özdeşlik, benzerlik
gleichsam bğl. bir bakıma
gleichsetzen eyl. eşitlemek
gleichwohl bğl. gene de, bununla birlikte
gleichzeitig sft. eş zamanlı, zamandaş, çağdaş
Glied (n) a. örgen; eklem; terim, halka
Glimmer (m) a. mika
Glück (n) a. talih
glücklich sft. şanslı, talihli
Glückseligkeit (f) a. mutluluk
Gnade (f) a. kayra
Gold (n) a. altın
Gott (m) a. Tanrı
gottlos sft. tanrısız
gönnen eyl. izin vermek
Göttergestalten (f) a. Tanrı şekilleri
göttliche sft. tanrısal
Göttlichkeit (f) a. tanrısallık
Götzendienst (m) a. putperestlik
Grad (m) a. derece
Grammatik (f) a. dilbilgisi
grandiosen sft. büyük, görkemli, muhteşem
Granit (m) a. granit
grausen sft. ürkütücü
Gravitation (f) a. çekim
greifen eyl. kavramak
Greis (m) a. yaşlı adam
Grenze (f) a. sınır
groß sft. büyük; yüksek
Größe (f) a. büyüklük; yükseklik
Grube (f) a. çukur
Grund (m) a. zemin
Grundbegriff a. temel kavram
Grundbestimmung a. temel-belirlenim
Grundform a. temel biçim
Grundkraft a. temel kuvvet
Grundlage (f) a. temel
Grundmangel a. temel eksiklik
Grundsatz (m) a. temel önerme, ilke
Grundstück (n) a. toprak parçası
Grundtäuschung a. temel aldanış
Grundton (m) a. ana ton
Gruppierung (f) a. kümeleşme
grün sft. yeşil
gründen eyl. temellendirmek
gründlich sft. tam, sağlam, derin; kapsamlı; kökten
Gunst (f) a. kayra, kayırma; yandaşlık,
Gut (n) a. iyi
gut sft. iyi
Gutdünken (n) a. görüş, değerlendirme
gültig sft. geçerli, yürürlükte
Gültigkeit (f) a. geçerlik
günstig sft. kayıran, yandaş, destekleyen
Güte (f) a. iyilik
gütig sft. iyi, iyiliksever
H
Haar (n) saç
haben y. eyl. iye olmak;
Habsucht (f) a. hırs
haften eyl. yapışmak
halb sft. yarı(m)
Halt (m) a. destek
halten eyl. tutmak; (birşeyi şöyle ya da böyle) düşünmek, saymak, görmek;
kapsamak; durdurmak; sürmek
haltlos sft. desteksiz, temelsiz, güenliksiz, dayanıksız
Haltlosigkeit a. desteksizlik, dayanıksızlık, temelsizlik
Hand (f) a. el
handeln eyl. eylemde bulunmak, davranmak; h. von ya da über:
ilgili olmak; es handelt sich um: sorun şudur ki
handgreiflich a. ele gelir, elle tutulabilir
handhaben eyl. kullanmak, işletmek, uygulamak
Handlung (f) a. eylem
Handlungsweise (f) a. davranış biçimi, eylem biçimi
hängen eyl. asılmak, bağlı olmak; bkz. zusammenhängen: biraraya bağlı olmak,
bağıntılı olmak; abhängen von: bağımlı olmak
harmlos sft. zararsız
Harmonie (f) a. uyum
harmonisch sft. uyumlu
hart sft. katı, sert; güç
Härte a. güçlük; sertlik
harthörig sft. güç işitir
hartnäckig sft. dikkafalı
Hartnäckigkeit (f) a. dikbaşlılık
Haufen (m) a. yığın; deyim: über den H. werfen: alt üst etmek
häufen eyl. yığmak, biriktirmek
häufig blt. sık sık, yineleyerek, çoğunlukla,
Hauptarten a. ana tür
Hauptinhaltes a. başlıca içerik
Hauptinteresse (n) a. ana ilgi
Hauptmangel (m) a. ana eksiklik, başlıca eksiklik
Hauptsache (f) a. ana nokta
hauptsächlich sft. başlıca, en önemli, özsel; blt. özsel olarak, başlıca
Hauptsatz (m) a. ana önerme, temel önerme
Hauptseit a. başlıca yan, ana yan
Hauptsinn a. ana nokta, ana anlam
Hauptsphäre a. ana alan
Hauptstufen a. Haupt: ana; Stufe: basamak
Hauptwirkung a. başlıca etki, ana etki
Hauptzüge a. ana çizgiler
Haus (n) a. ev; von H. aus: en başından, temelden
Hausbedarf (m) a. günlük gereksinimler, ev gereksinimleri
Haut (f) a. deri, zar
Hebel (m) a. kaldıraç
heben eyl. yükseltmek; bkz. aufheben
Heerführer (m) a. başkomutan
heften eyl.
bağlamak
heidnisch sft. putperest
heilen eyl. iyileştirmek
heiligen sft. kutsal
heilsam sft. iyileştirici, sağaltıcı, yararlı
Heilsamkeit a. sağlığa yararlık
heimgegeben eyl. (heimzahlen: retaliate) ödetmek, karşılığını vermek
heimisch sft. doğal, yerel
Heirat (f) a. evlilik
heißen eyl. demek; demek istemek; buyurmak; adlandırmak
helfen eyl. yardım etmek; yararlı olmak
hell sft. açık, parlak
Helligkeit (f) a. parlaklık, ışık yeğinliği
hemmen eyl. durdurmak, engellemek
Hemmung (f) a. engel
her blt. burada, buraya
herab blt. aşağıya; bkz. herabsetzen, herabzuziehen
herabsetzen eyl. indirgemek
herabzuziehen eyl. indirmek (herab: aşağı; ziehen: çekmek)
Heraldik (f) a. heraldri, hanedan armacılığı
herantriten eyl. yaklaşmak
heraus blt. dışarıya, dışarı doğru
herausbilden eyl. (birşeyden) ortaya çıkmak, gelişmek
herausbringen eyl. ortaya çıkarmak, üretmek
herausfinden eyl. bulmak, ortaya çıkarmak
Herausgabe (f) a. yayım
herausgeben eyl. geri vermek
herausgehen eyl. ortaya çıkmak, ortaya koymak
herausheben eyl. kaldırmak, yükseltmek; öne çıkarmak, ortaya çıkarmak
herausklauben eyl. ayıklamak
herauskommen eyl. ortaya gelmek, çıkmak, ortaya çıkmak
herausnehmen eyl. almak, çekmek, koparmak
heraussetzen eyl. ortaya koymak
heraustreten eyl. çıkmak; dışarı çıkmak, sapmak
herbeibringen eyl. sağlamak; (buraya) getirmek
herbeiführen eyl. ortaya çıkarmak, sağlamak; götürmek
herbeischaffen eyl. buraya getirmek, taşımak; sağlamak
Herde (n) a. ocak; fırın
Herdenken Hin- und Herdenken: a. ileri geri düşünme
herkommen eyl. buraya gelmek; yaklaşmak
Herkunft (f) a. köken, kök
hernehmen eyl. almak, çıkarmak
Heros (m) a. kahraman
Herr (m) a. efendi
Herrlichkeit (f) a. görkem
Herrschaft (f) a. egemenlik, güç, yetke
herrschen eyl. egemen olmak, denetlemek; yürürlükte olmak
Herrschsucht (f) a. güç tutkusu, yönetim tutkusu
herrühren eyl. köken almak, türemek
herstammen eyl. türemek, gelmek, köken almak
herstellen eyl. koymak; kurmak; ortaya çıkarmak, üretmek
herum blt. çevrede
herumspazieren eyl. herum: çevrede; spazieren: gezinmek
herumtreiben eyl. dolanıp durmak
herumwerfen eyl. atmak, atılmak
herunterfallen eyl. aşağı düşmek
herunterkommen eyl. aşağı inmek; bozulmak, kötüleşmek, çökmek
herüber blt. bu yana, buraya
herübergehen eyl. buraya, bu yana gitmek
herübertreten eyl. geçmek; herüber: bu yana; treten: yürümek, çıkmak
hervorbringen eyl. ortaya çıkarmak; üretmek, doğurmak, yaratmak
hervorgehen eyl. ortaya çıkmak
hervorheben eyl. öne çıkarmak, göz önüne sermek; vurgulamak
hervorschaffen eyl. ortaya çıkarmak, yaratmak
hervortreten eyl. ortaya çıkmak
hervortun eyl. öne çıkmak
Herz (n) a. yürek
herzählen eyl. saymak, sıralamak
Heuchelei (f) a. iki yüzlülük
heute blt. bugün
heutig blt. bugün, bugünün, şimdiki, modern
heutigentags blt. bugün, bugünlerde
heutzutage blt. bugün, bugünlerde, günümüzde
hier blt. burada
hieran blt. bunun üzerine, bu noktada, bununla
hierauf blt. bunun üzerine, bunda, bundan sonra, sonra
hieraus blt. buradan, bu yüzden, bununla
hierbei blt. böylelikle, bunu yapmakla, bu bağıntıda, bu sırada, bu durumda
hierdurch blt. bu yolla, bununla, böylelikle
hierfür ilg. bunun için, bunun yerine
hierher blt. buraya, buna
hierhin blt. buraya, buna
hierin blt. burada, bunda
hiermit blt. böylelikle, bununla, bunun üzerine, bu yüzden
hiernach ilg. bunun üzerine, buna göre
hiernächst blt. bundan sonra
hierüber blt. bunun üzerine
hiervon blt. buradan, bundan
hierzu blt. buna, buraya
Hilfe (f) a. yardım, çare
Hilfszeitwort a. yardımcı eylem sözcüğü
Himmel (m) a. gök
Himmelskörper a. gök cismi
himmlisch sft. göksel
hin blt. oraya, uzağa
hinaus blt. buradan, dışarıya, ileriye
hinausgehen eyl. terketmek, gitmek; h. über: geçmek, aşmak;
hinauskommen eyl. (dışarı) çıkmak, ötesine geçmek
hinausläufen eyl. sonuçlanmak, varmak
hinausreichen eyl. uzanmak, genişlemek
hinausschicken eyl. öteye göndermek, öteye gitmek
hinausschreiten eyl. öteye ilerlemek
hinaussetzen eyl. dışına atmak
hinaustreiben eyl. dışarı sürmek, dışa itmek
hinausweisen eyl. hinaus: öte; weisen: göstermek
Hinblick in (ya da im) H. auf: ilg. açısından, ile ilgili olarak
hindeuten eyl. imlemek
hindurch blt. boyunca; sırasında
hindurchgehen eyl. içinden geçmek, yayılmak
hineinbringt eyl. hinein: içeri; bringen: getirmek
hingegen ilg. öte yandan; tersine; buna karşı
hingehen es mag h.: sft. geçebilir, geçerli olabilir
hinlänglich sft. yeterli
hinreichen eyl. erişmek, ulaşmak
Hinsicht in dieser H.: bğl. bu bakımdan
hinsichtlich ilg. açısından; ile ilgili olarak
hinstellen eyl. koymak, yerleştirmek
Hintansetzung a. gözardı etme
hinten blt. arkada, geride
hinter blt. arkadan, sonradan
Hintergrund (m) a arkatasar
hinterher blt. arkada, arkadan
Hinundhergehen a. ileri geri gitme
hinüber blt. oraya, o yana
hinübergehen eyl. geçip gitmek
hinweg blt. uzağa
hinwegfallen eyl. yitmek, uzaklaşmak
hinweglassen eyl. uzaklaştırmak, bir yana bırakmak
hinwegräumen eyl. uzaklaştırmak, süpürmek
hinweisen eyl. göstermek, belirtmek, dikkat çekmek
hinzu blt. ek olarak, bunun yanında
hinzufügen eyl. eklemek
hinzutun eyl. eklemek
Hirngespinst (n) a. kuruntu, uydurma, düşlem
Historie (f) a. tarih
Historiker (m) a. tarihçi
historisch sft. tarihsel
hob bkz. heben; hervorheben
hoch sft. yüksek; soylu; yüce; önemli
hochgebildeten eyl. hoch: yüksek; bilden: gelişmek
Hochmut (m) a. kendini beğenmişlik, kibir, gurur
Hof (m) a. saray
Hofdame (f) a. hanımefendi
hoffärtig sft. kibirli, kendini beğenmiş
hoffen eyl. umudetmek
Hoffnung (f) a. umut, beklenti
Hofkavalier (m) a. beyefendi
hohl sft. kof
holen eyl. alıp getirmek
Holz (n) a. tahta
höchst sft. en yüksek, en üst; en çok
höher sft. daha yüksek; bkz. hoch
hören eyl. duymak, işitmek
Hund (m) a. köpek
hundert sft. yüz
hüben blt. bu yanda
Hülle (f) a. örtü
hüten eyl. dikkat etmek, uyanık olmak
Hymn (f) a. ilahi
hypotasieren eyl. tözselleştirmek
Hypothese (f) a. önsav
hypothetisch sft. varsayımlı
I
Ich (n) adl. ben
Ideal (n) a. ideal
Idealisieren a. idealleştirme
Idealismus (m) a. Idealizm
Idealität (f) a. ideallik
Idee (f) a. Idea
Ideellen a. ideel, düşünsel
Identischsetzen a. özdeşle(ştir)me
Identität (f) a. özdeşlik
Inbegriff (m) a. toplam, özet
Inder a. Hintli; Hindu
Indifferenz (f) a. ilgisizlik; ayrımsızlık
Individualität (f) a. bireysellik
Individuum (n) a. birey
Induktion (f) a. tümevarım
Inhalt (m) a. içerik
Inhaltlosigkeit (f) a. içeriksizlik
Inkommensurabilität (f) a. eşölçümsüzlük
Inkonsequenz (f) a. tutarsızlık
Innere (n) a. iç
Innerlichkeit a. içsellik
In-sich-beruhens a. kendi içinde kalan
In-sich-gehen a. kendi içine giden
In-sich-sein a. kendi içinde olma; kendi-için-varlık
Instinkt (m) a. içgüdü
Instrument (n) a. alet
Intelligenz (f) a. Anlık, Anlak
Intension a. yeğinlik
Intensität (f) a. yeğinlik
Intentionen (f) a. niyet
Interesse (n) a. ilgi
Ironie (f) a. ironi
Irregularität (f) a. düzensizlik
Irritabilität (f) a. irkilebilirlik, uyarılabilirlik
Irrtum (m) a. yanlışlık
ich adl. ben
idealisieren eylem idealleştirmek
idealistisch idealist, idealistik
ideel sft. ideal
identifizieren eyl. özdeşleştirmek
identisch sft. özdeş
ignorieren eyl. gözardı etmek
ihrerseits blt. onun yanından
immanent sft. içkin
immer blt. her zaman
immerhin bğl. buna karşın, gene de, gerçi
imperative a. buyuru
imponieren sft. etkileyici, çarpıcı
inadäquat sft. yetersiz
indem bğl. çünkü, bundan, şundan
indes bğl. bu arada; bununla birlikte, gene de
indifferent sft. ilgisiz
indirekten sft. dolaylı
individuell sft. bireysel
ineinander blt. birbiri içine
infinitum sft. sonsuz
infizieren eyl. bulaşmak; bulaştırmak
inhaltlos sft. içeriksiz
inhaltslos sft. içeriksiz
inhaltsvoll sft. önemli, anlamlı; içerikli
inhärieren eyl. ilintili olmak
inhäriert sft. ilintili
inne blt. içerde
inner sft. iç
innerhalb blt. içersinde, içersine
innerlich sft. içsel; blt. içsel olarak
innerst sft. en iç
innewohnen eyl. ırasalı olmak, özünlü olmak
innewohnen sft. özünlü, ilintili
innig sft. içten
insbesondere blt. özellikle
insofern blt. ... oldukça
instinktartig sft. içgüdüsel
integrieren eyl. bütünleşmek
intellektuell sft. anlıksal, düşünsel
intensive sft. yeğin
interessant sft. ilginç
interessieren eyl. ilgilenmek
intuitiven sft. sezgisel
involvieren eyl. ilgili olmak, karışmak
inwiefern sft. hangi düzeye dek
ionischen sft. Iyonyalı
irgend sft. herhangi bir
irgendwie blt. herhangi bir yolda, her nasılsa
irrational sft. usdışı
irrigerweise blt. yanlışlıkla
isolieren eyl. yalıtmak
ist dir
J
ja evet
Jahr (n) a. yıl
Jahrhunderts (n) a. yüzyıl
Jahrtausende (n) a. binyıl
jede sft. her bir
jedenfalls blt. her durumda, her zaman
jedermann adl. herhangi biri
jedesmal blt. her kez, her seferinde, her zaman
jedoch bğl. gene de
jeher von jeher: blt. tüm zamanlarda, eskiden bu yana
jemand adl. biri, herhangi biri
jene adl. o, onlar
jenseitig blt. öte yanda, öte dünyasal
Jenseits (n) a. öte dünya
jenseits blt. öte yanda, öte dünyada
jetzig blt. şimdiki, yürürlükteki
Jetzt a. şimdi
jetzt blt. şimdi
Journal (n) a. gazete; dergi
Jude (m) a. Yahudi
Jugend (f) a. genç; gençlik
Jugendbildung a. gençliğin eğitimi
Julie a. Temmuz
Jurisprudenz (f) a. tüze bilimi
Jurist (m) a. tüzeci
jüdische sft. Ibrani, Yahudi
K
Kadaver (m) a. kadavra
Kahlschweif a. kel kuyruk: kahl=kel, Schweif kuyruk
Kaiser (m) a. imparator
Kali (n) a. alkali
Kalk (m) a. kalsiyum
Kalkül a. kalkülüs
Kamel (n) a. deve
Kampf (m) a. kavga, döğüş
kannegießern eyl. yüksekten atmak, ağız kalabalığı etmek
Kanon (m) a. Kanon
Kanton (m) a. kanton
Kategorie (f) a. kategori
Kategorientafel a. kategori tablosu
kategorisch sft. kategorik, kesin
katholischer sft. Katolik
kaum blt. güçlükle, ancak, hemen hemen hiç
Kausalität (f) a. nedensellik
Kausalnexus (m) a. nedensel bağlantı
kehren eyl. dönmek
Keim (m) a. tohum
kein adl. hiçbiri
keineswegs blt. hiçbir biçimde
kennen eyl. bilmek, tanımak, anlamak
kennenlernen eyl. bilebilmek, tanıyabilmek
Kenntnis (f) a. bilgi
Kind (n) a. çocuk
kindische sft. çocukça
kindliche sft. çocuksu
Kirche (f) a. kilise
Kirchenvater (m) a. kilise babası
Klage (f) a. yakınma
klagen eyl. yakınmak
klar sft. açık, duru, parlak
Klarheit (f) a. duruluk, açıklık
Klasse (f) a. sınıf
klassifizieren eyl. sınıflandırmak
klauben eyl. seçmek, ayıklamak
Klaue tırnak
Kleidung (f) a. giysi
klein sft. küçük
kleinliche sft. değersiz, sıradan, önemsiz
Klima (n) a. iklim
Kluft (f) a. yarık, açıklık
klug sft. yetenekli, becerikli
Klugheit (f) a. sağgörü, bilgelik, kavrayışlılık
Knabe (m) a. çocuk
knechtisch sft. kölece
Knechtschaft (f) a. kölelik
knirren eyl. çatırdamak
Knochen (m) a. kemik
Knotenlinie a. düğümlü çizgi
knüpfen eyl. bağlamak
Kohlenstoff (f) a. karbon
Kolleg (n) a. dersler
Kollege (m) a. meslektaş
kommen eyl. gelmek; olmak, yer almak
Komplement (n) a. bütünleyici, tümleyici
Komplex (m) a. karmaşa
Komplikationen (f) a. karışıklık
kompromittieren eyl. zarar vermek; tehlikeye atmak
konkret sft. somut
konsequent sft. tutarlı
Konsequenz (f) a. tutarlılık; sonuç
konservieren eyl. saklamak
konstant sft. değişmez, sürekli olarak
konstatieren eyl. bildirmek; saptamak
konstituieren eyl. oluşturmak, kurmak
konstruieren eyl. kurmak, tasarlamak, yapılaştırmak
Konstruktion (f) a. yapılaştırma; çizim
kontinuieren eyl. sürdürmek
kontinuierlich blt. sürekli olarak
Kontinuität (f) a. süreklilik
Kontraktion (f) a. kasılma
konträr sft. aykırı, karşıt
koordinieren eyl. eşgüdümlemek
Kopf (m) a. kafa
Kopula (f) a. koşaç
Korkbaum a. mantar meşesi
Korrektion a. düzeltme
korrespondieren eyl. karşılık düşmek
korrigieren eyl. düzeltmek
Kosmologie (f) a. evrenbilim
kosmologisch sft. evrenbilimsel
kosten eyl. (şu kada para) tutmak, etmek
Kozmologie a. evrenbilim
können yardımcı eylem (yapabilmek)
Körper (m) a. cisim
Kraft (f) a. kuvvet
kraft blt. dolayısıyla, aracılığıyla
Kraftäußerung a. kuvvet belirişi
krank sft. hasta
krankhaft sft. hastalıklı
Krankheit (f) a. hastalık
Kreatur (f) a. yaratık
Kredit (m) a. güven, güvenilirlik
Kreis (m) a. çember
Kreisbogen a. çember yayı
Kreislauf (m) a. dönüş, döngü, yörünge
kreuzen eyl. içiçe geçmek, kesişmek, dolaşmak
Krieg (m) a. savaş
Kristall (m) a. kristal
Kriterium (n) a. ölçüt
Kritik (f) a. Eleştiri
Kritische a. Eleştirel
kritische sft. eleştirel
kritisieren eyl. eleştirmek
krumm sft. eğri
Krumme (f) a. eğri çizgi
Kuh (n) a. inek
kuhn sft. yürekli, korkusuz
Kultus (m) a. kült
kund sft. bilinen, tanınan; kundgeben: blt. bildirmek, göstermek,
ortaya sermek
kundgeben eyl. bildirmek, duyurmak, ortaya sürmek; kendini göstermek, bildirmek
Kunst (f) a. sanat
Kunstprodukt a. sanat ürünü
Kunstschönen a. sanat güzelliği
Kunstwerk (n) a. sanat yapıtı
Kupfer (n) a. bakır
Kuriosität (f) a. merak
kurz sft. kısa; blt. kısaca
Küchensalz a. mutfak tuzu
künsteln sft. iyice işlenmiş, inceltilmiş
Künstler (m) a. sanatçı
künstlerisch sft. sanatsal
künstlich sft. yapay, düzmece
L
Lächeln (n) a. gülümseme
lächerlich sft. gülünç
Land (n) a. ülke
lang sft. uzun
Länge (f) a. uzunluk; süre
längst blt. çok önceden, çoktandır
langweilig sft. sıkıcı
Langweiligkeit (f) a. sıkıcılık
lassen eyl. bırakmak, terketmek; izin vermek,
Last (f) a. yük
Lateinischen a. Latince
laufen eyl. koşmak; yürümek; işlemek (makine); devinmek, dönmek; akmak
Laune (f) a. keyif, geçici heves
lauten eyl. okunmak, kulağa ... gelmek, duyulmak
Leben (n) a. yaşam
leben eyl. yaşamak
lebendig sft. dirimli, yaşayan
Lebendigkeit (f) a. dirilik, dirimsellik
lebenserfahrene sft. yaşam deneyimli
Lebenserfahrung a. yaşam deneyimi
Lebensfunktion a. yaşam işlevi
Lebensgefühls a. yaşam duygusu
Lebenszwecke a. yaşam ereği
leblos sft. dirimsiz
Leder (n) a. deri
lediglich blt. yalnızca
leer sft. boş
Leerheit a. boşluk
legen eyl. koymak, yerleştirmek
Lehre (f) a. öğreti
lehren eyl. öğretmek
Lehrer (m) a. öğretmen
Lehrsatz a. sav, kuram
Leib (m) a. beden
leiblich sft. bedensel, cisimsel
Leiblichkeit (f) a. bedensellik
leicht sft. hafif; kolay
Leid (n) a. incinme, zarar
leiden eyl. (bir etkiye) uğramak; taşımak, katlanmak; acı çekmek
Leidenschaft (f) a. tutku
leider ünl. ne yazık ki!
leise sft. yumuşak, ince
leisten eyl. yerine getirmek, yapmak
Leistung (f) a. başarım; edim, yapılan, yerine getirilen şey
leiten eyl. yönlendirmek, yönetmek; bkz. ableiten (türetmek)
Leiter (m) a. iletken
Leitung a. önderlik, yönetim, kılavuzluk
lenken eyl. döndürmek, sürmek, gütmek, yönlendirmek
lernen eyl. öğrenmek, çalışmak
lesen eyl. okumak
Leser (m) a. okur
letzt sft. son
letztlich blt. son olarak, sonunda
leuchten eyl. parlamak, ışımak; bkz. einleuchten
leugnen eyl. yadsımak
liberaler sft. daha özgür, daha serbest
Licht (n) ya da (m) a. ışık
Lichtpartikeln a. ışık parçacığı
Liebe (f) a. sevgi
lieben eyl. sevmek
liefern eyl. sağlamak, üretmek; teslim etmek, vermek
liegen eyl. (bir yerde) bulunmak, yatmak, durmak
ließ bkz. lassen; gelten lassen: eyl. izin vermek, kabul etmek
Linie (f) a. çizgi
links blt. sola, solda
List (f) a. liste
listig sft. kurnaz
Logik (f) a. mantık
Logiker (m) mantıkçı
logisch sft. mantıksal
Logisch-Reellen a. mantıksal-olgusal
lose sft. gevşek
losmachen eyl. gevşetmek, çözmek; kurtulmak, başından atmak, uzaklaştırmak
Lot a.dik; 10 gramlık ağırlık birimi
löblich sft. övgüye değer, salık verilebilir
lösen eyl. çözmek
Löwe (m) a. aslan
Luft (f) a. hava
Lust (f) a.kösnü; haz
lügnerisch sft. yalancı
lyrisch sft. lirik
M
machen eyl. yapmak
Macht (f) a. güç, erk
mächtig sft. güçlü
Magen (m) a. mide
Magenscwäche a. mide ağrısı
Magnet (m) a. mıknatıs
Magnetismus (m) a. manyetizma
Makel (m) a. leke
Mal (n) a. kez; blt. bir kez
Maler (f) a. ressam
man adl. biri, herhangi biri, kişi (belirsiz üçüncü kişi adılı)
manch sft. bir kaç, bir çok
mancherlei sft. her tür, çeşitli
Mangel (f) a. eksiklik
mangelhaft sft. eksik, bozuk
mangeln eyl. eksik olmak, yoksun olmak
mangetisch sft. manyetik
Manier (f) a. yol, yordam
Manifestation (f) a. sergileniş, beliriş
manifestieren eyl. sergilemek, belirmek
Mann (m) a. erkek
mannigfach sft. çeşitli
mannigfaltig sft. çeşitli, çoklu
Marmor (m) a. mermer
Marmorblock a. mermer blok
martern eyl. işkence etmek
Maß (n) a. ölçü
Masse (f) a. kütle; yığın
maßlos sft. ölçüsüz
Maßstab (m) a. ölçüt, denektaşı
matematisch sft. matematiksel
Material (n) a. gereç, özdek
Materialismus (m) a. özdekçilik
Materialität (f) a. özdeksellik
Materie (f) a. özdek
Materiel a. gereç, özdek
materielle sft. özdeksel
Mathematik (f) a. matematik
Mathematiker (m) a. matematikçi
Mechanik (f) a. mekanik, düzeneksellik
mechanisch sft. mekanik, düzeneksel
Mechanismus (m) a. düzenek
Medizin (f) a. tıp; ilaç
Mediziner a. tıpçı
Meer (m) a. deniz
mehr sft. daha çok
mehrfältig sft. birçok
Mehrzahl (f) a. çoğunluk
Meile (f) a. mil
mein sft. benim
Meinen a. sanı, sanma; bkz. meinen
meinen eyl. demek istemek, sanmak
Meinung (f) a. sanı
meist sft. en çok
Menge (f) a. çokluk
Mensch (m) a. insan
Mensch-an-sich a. kendinde insan
Menschensinne a. ‘insan-kafası’; anlayış, kavrayış
menschlich sft. insansal
Menschlichkeit (f) a. insansallık
Merkmal (n) a. ayırmaç, ıra, ırasal
merkwürdige sft. dikkate değer
Messe (f) a. kütle
messen eyl. ölçmek
Metall (n) a. metal
Metallität (f) a. metallik
Metapher a. eğretileme
Metaphysik (f) a. metafizik
Metaphysiker a. metafizikçi
metaphysisch sft. metafiziksel
meteorologische sft. meteorolojik
Methode (f) a. yöntem
Methodenlehre (f) a. yöntem öğretisi
methodisch sft. yöntemli
mich (Acc. ‘ich’) beni, bana
minder sft. daha az, daha küçük
mindest sft. en küçük, en az
Mineralog a. mineralog
Minimum (n) a. minimum
minus sft. eksi
mir dativ ‘ich’; beni, bana
Misologie (f) a. us nefreti
Mißbrauch (m) a. kötüye kullanma
Mißkredit (m) a. gözden düşme; güvensizlik
mißliebig a. sevilmeyen
Mißverstand a. yanlış anlama
mißverstehen eyl. yanlış anlamak
mit ilg. ile
miteinander ilg. birbiri ile
Mitleid (n) a. şefkat, acıma
Mitte (f) a. orta, özek
mitteilen eyl. iletmek, geçirmek
Mittel (n) a. araç
mittel sft. orta; ortalama
Mittelalter (n) a. orta çağlar
Mittelding (n) a. ara-şey
Mittelglieder (n) a. orta terim
Mittelmäßigkeit (f) a. bayağılık, sıradanlık
Mittelpunkt (m) a. orta nokta, özek
mittels ilg. aracılığıyla
Mittler (n) a. aracı
mittler sft. orta; aracı
mitwirken eyl. işbirliği yapmak, katkıda bulunmak
Modalität (f) a. kiplik
Mode (f) a. kip
modern sft. çağdaş
Mohammedaner (f) a. müslüman
mohammedanische sft. müslüman
Moleküle (n) a. molekül
Moment (m) a. kıpı
momentan sft. anlık, kıpısal
Monade (f) a. monad
Mond (m) a. ay
Moral (f) a. ahlak
moralisch sft. ahlaksal
Moralität (f) a. ahlaksallık
Morast (m) a. batak
Morgen (m) a. sabah; şafak; doğu; arazi ölçüsü
morgen a. yarın, ertesi gün
Morgenröte (f) a. şafak
mosaischen sft. Musa’dan, Musa’nın vb.
Motive a. güdü
mögen eyl. istemek, dilemek; yardımcı eylem = yapabilmek
möglich sft. olanaklı
Möglichkeit (f) a. olanak
Multiplikation (f) a. çarpma
Mund (m) a. ağız
munter sft. neşeli, dinç, canlı
Musik (f) a. müzik
musizieren eyl. müzik yapma, çalma
Muskel (m) a. kas
Mühe (f) a. çaba
mühsam sft. güç, yorucu
müßig sft. boş, yararsız, kof
mystisch sft. gizemsel
Mythe (f) a. mit
Mythologie (f) a. mitoloji
mythologisch sft. mitolojik
N
nach blt. sonra, ardından; —e doğru; —a göre, — ile uyum içinde
Nachbildung (f) a. eşlem, öykünme
nachdem blt. sonra, ardından; je n.: duruma göre
Nachdenken (n) a. derin düşünme, üzerine düşünme
nacheinander blt. birbiri ardına
nachfolgend sft. sonraki, izleyen
nachher blt. daha sonra
nachherig sft. sonraki
Nachlässigkeit (f) a. dikkatsizlik, özensizlik, savsaklık
nachsprechen eyl. yinelemek
nächst sft. sonraki; en yakındaki
nächstbeste sft. ikinci en iyi; sonraki en iyi
nächstfolgenden sft. en yakından izleyen, hemen sonraki
Nacht (f) a. gece
nacht blt. gece(leyin)
Nachteil (m) a. sakınca, eksiklik, engel
nachweisen eyl. göstermek, tanıtlamak; bulmak, saptamak
nackt sft. çıplak
nah sft. yakın
naheliegen eyl. açık olmak
naheliegend sft. yakındaki, yakında yatan
näherbringen eyl. yaklaştırmak
näherstehenden sft. daha yakında duran
Nahrungsmittel (f) a. besin
naiv sft. saf
Name (m) a. ad
namentlich blt. özel olarak, özellikle
nämentlich blt. özellikle
nämlich bğl. yani, eş deyişle
Nässe (f) a. ıslaklık
Nation (f) a. ulus
Natron (n) a. sodyum
Natur (f) a. doğa
Naturalismus (m) a. doğalcılık
Naturforscher (m) a. doğa araştırmacısı
Naturforschung (f) a. doğa araştırması
Naturgebiet a. doğa alanı
Naturgeschichte (f) a. doğa tarihi
Naturgesetz (n) a. doğa yasası
Naturkraft (f) a. doğa kuvveti
Naturphänomene a. doğa fenomeni
Naturprodukte a. doğa ürünü
Naturprozesse a. doğa süreçleri
Naturwesen a. doğal varlık, doğa varlığı
natürlich sft. doğal; blt. doğallıkla, doğal olarak
Natürlichkeit a. doğallık
Nebel (m) a. sis
Nebelgestalten a. puslu şekiller
neben blt. yanında, yanına
nebeneinander blt. yan yana
nebst blt. yanısıra, yanında
nebulos sft. bulanık, puslu
Negation (f) a. olumsuzlama
negativ sft. olumsuz
Negativität (f) a. olumsuzluk
negieren eyl. kabul etmemek, reddetmek, olumsuzlamak
nehmen eyl. almak, ele almak, kabul etmek
Neid (m) a. kıskançlık
neiden eyl. kıskanmak
neidisch sft. kıskanç
Neigung (f) a. eğilim, yatkınlık
nennen eyl. adlandırmak; söz etmek
Nennung (f) a. adlandırma; söz etme
Nerv (m) a. sinir
neu sft. yeni
neutral sft. yansız, yüksüz
Neutralisation (f) a. yansızlaştırma, yüksüzleştirme
neutralisieren eyl. yüksüzleştirme, yansızlaştırma
nicht kşç. değil
Nicht-Begreifen a. kavramama
Nichtbestehen a. kalıcı-olmayan, kalıcı-olmama
Nichtblau a. mavi olmayan
Nichtendliche a. sonlu olmayan
Nichtgebrauch (m) a. kullanmama
Nichtgegebenen a. verili olmayan
Nicht-Ich a. ben-olmayan
Nichtidentität a. özdeş olmama, özdeşsizlik
nichtig sft. hiç, boş, hiçbirşey
Nichtigkeit (f) a. hiçlik
Nicht-Letztes a. enson-olmayan
Nichts (n) a. yokluk, hiçbirşey
nichts adl. hiçbirşey
Nichtseiende a. belirli olarak varolmayan
Nichtsein a. hiçlik, yokluk
nichtssagend sft. anlamsız, önemsiz, boş
nie blt. hiçbir zaman
nieder sft. alt, aşağı, sıradan
niederlegen eyl. yatırmak (depolamak, toplamak)
niedrig sft. düşük, aşağı, alt
niemand adl. hiç kimse
Nimbus (m) a. hale
nirgend blt. hiçbir yerde
nirgends blt. hiçbir yerde
Niveau (n) a. düzey; ölçün
noch blt. henüz
nordischen sft. kuzey
Nordpol (m) a. kuzey kutbu
normal sft. normal
Not (f) a. gereksinim, sıkıntı
notwendig sft. zorunlu
Notwendigkeit (f) a. zorunluk
Nous a. Nous
nötig sft. zorunlu, gerekli
nötigen eyl. zorunlu kılmak, yükümlü kılmak
Nötigung (f) a. zorlama
null (f) blt. hiç, hiçbirşey, sıfır
Numerieren a. numaralama
numerisch sft. sayısal
nun blt. şimdi
nunmehr blt. bundan böyle, artık
nur blt. yalnızca, ancak, salt
Nutzen (m) a. kullanım, yarar
nützlich sft. yararlı
Nützlichkeit a. yararlık
O
ob blt. acaba; üstünde üzerinde
oben blt. yukarıda
Oberfläche (f) a. yüzey, alan
oberflächlich sft. yüzeysel
Obersatz a. büyük öncül
obgleich bğl. gerçi
obig sft. yukarıdaki, yukarıda sözü edilen
Objekt (n) a. nesne
objektiv sft. nesnel
objektivieren eyl. nesnelleştirmek
Objektivität (f) a. nesnellik
Obliegenheit (f) a. yükümlülük
obrigkeitlich sft. yönetsel; hükümeti ilgilendiren
obschon bğl. gerçi
Obst (n) a. meyva
obwalten eyl. yürürlükte olmak, geçerlik kazanmak
obwohl bğl. gerçi
oder bğl. ya da
Ofen (m) a. soba
offen sft. açık, doğrudan, açık sözlü
offenbar sft. görünürde, açık, apaçık
offenbaren eyl. ortaya sermek, açığa sermek, bildirmek
Offenbarung (f) a. (tanrısal) bildiriş
oft blt. sık sık
ohne —siz; — olmaksızın
ohnehin bğl. bunun yanında, dahası; gene de, buna karşın
Ohnmacht (f) a. güçsüzlük
ohnmächtig sft. güçsüz, zayıf
Ohrläppchen (n) a. kulak memesi
Ontologie (f) a. varlıkbilim
ontologisch sft. varlıkbilimsel
Operation (f) a. işlem
Opfer (n) a. adak, kurban
ordinär sft. sıradan, olağan
ordnen eyl. düzenlemek
Ordnung (f) a. düzenleme; düzen
Organ (n) a. örgen
Organisation (f) a. örgütleme; örgüt
organisch sft. örgensel
Organismus (m) a. örgenlik
Organon Organon
orientalisch sft. doğuya özgü
Ort (m) a. yer
Ortsveränderung a. yer değişimi
Ost (m) a. Doğu
öffnen eyl. açmak
öfter bkz. oft; blt. yineleyerek; daha sık olarak
Ökonomie a. ekonomi
P
paar (n) sft. benzer; bir kaç
Pädagogik (f) a. eğitbilim
Pantheismus (m) a. kamutanrıcılık
pantheistisch sft. kamutanrıcı
Pantheon a. Pantheon
Papier (n) a. kağıt
Papst (m) a. Papa
Paradies (n) a. cennet
paradox sft. paradoksal
Paralogismus a. bozukvargı
Partei (f) a. yan, parti
partikulär sft. tikel
Partikularität (f) a. tikellik
passen eyl. uymak
passend sft. uygun
passiv sft. edilgin
Pathos duygu;
duygulandırma niteliği
pedantisch sft. bilgiççe
Pedantismus a. bilgiçlik düşkünlüğü
perennierend sft. sürekli
Peripherie (f) a. çevre
permanent sft. sürekli
Person (f) a. kişi
persönlich sft. kişisel
Persönlichkeit (f) a. kişilik
Petrefakt (n) a. fosil
Pferde (n) a. at
Pflanze (f) a. bitki
Pflanze-an-sich a. kendinde bitki
pflegen blt. (mastarla kullanıldığında) genellikle, alışkanlıkla, çoğunlukla
vb.
Pflicht (f) a. ödev
pflichtwidrig sft. ödeve aykırı
Pfropf (m) a. mantar, tapa
Phänomen (n) a. fenomen
Phänomenologie (f) a. Görüngübilim
Phantasie (f) a. düşlem
Philologie (f) a. filoloji
Philosoph (m) a. filozof
Philosophem (n) a. felsefi sonuç, felsefi formülasyon
Philosophie (f) a. felsefe
philosophieren eyl. felsefe yapmak
philosophisch sft. felsefi
Physik (f) a. fizik
physikalisch sft. fiziksel
Physiker (m) a. fizikçi
Physiologie (f) a. fizyoloji
physisch sft. fiziksel
Physischen a. fiziksel (physisch) olanlar, fizik ile ilgili olanlar
Plan (m) a. tasar
Planet (m) a. gezegen
plastisch sft. yoğrumsal, yontusal, plastik
platt sft. düz, yavan, bayağı
Platz (m) a. yer
plausible sft. usayatkın
Pleonasmus (m) a. pleonazm (gereksiz sözcüklerin kullanımı)
plus sft. artı
Pneumatologie a. ruhbilim için eski bir ad
Poesie (f) a. şiir
Poet (m) a. şair, ozan
poetisch sft. şiirsel
Pol (m) a. kutup
polar sft. kutupsal
Polarität (f) a. kutupsallık
Polemik (f) a. polemik
polemisch sft. polemiksel
Politik (f) a. politika
politisch sft. politik
populär sft. halksal
Pore (f) a. gözenek
Porosität (f) a. gözeneklilik
porös sft. gözenekli
Porphyr a. porfir
positiv sft. olumlu
Positivität (f) a. olumluluk
Posten (m) a. yer, konum
Postulat (n) a. konutlama
postulieren eyl. konutlamak
Postwesen (n) a. posta işleri
Potenz (f) a. güç; gizillik
Prädikat (n) a. yüklem
prädizieren eyl. yüklemlemek
pragmatisch sft. pragmatik
Praktiker (m) a. pratik insan; uzman
praktisch sft. kılgısal, kılgın
Prämisse (f) a. öncül
präsent sft. bulunan, varolan
präsentieren eyl. sunmak
prästabilieren eyl. önceden saptamak
Praxis (f) a. kılgı
Präzision (f) a. sağınlık
Prediger (m) a. vaiz
Predigt (f) a. vaaz
preisen eyl. övmek
preisgeben eyl. teslim olmak, vazgeçmek; adamak
Preiskurant a. eder listesi
Priester (m) a. rahip
primitiv sft. ilkel
Prinzip (n) a. ilke
priori sft. önsel
problematisch sft. belkili
Produkt (n) a. ürün
Produktion (f) a. üretim
produzieren eyl. üretmek
Profession (f) a. meslek
Progreß (m) a. ilerleme
provozieren eyl. kışkırtmak; çağırmak
Prozeß (m) a. süreç
prozeßlos sft. süreçsiz
prüfen eyl. sınamak, yoklamak, denetlemek
Prüfstein a. denektaşı
Prüfung (f) a. sınama, yoklama
Psychologe (m) a. ruhbilimci
Psychologie (f) a. ruhbilim
psychologisch sft. ruhbilimsel
Publikum (n) a. kamu
Punkt (m) a. nokta
pure (pur) sft. arı
Q
Quadrat (n) a. kare
Quadratmeilen a. mil kare
Qualität (f) a. nitelik
qualitativ sft. nitel
Quantität (f) a. nicelik
quantitativ sft. nicel
Quantum (n) a. nice
Quarz (m) a. kuartz
Quell (f) a. kaynak
R
räsonieren eyl. uslamlama yapmak (kurgul değil, ama sıradan)
Räsonnement a. (sıradan) uslamlama, akıl yürütme
rastlos sft. dinginliksiz
Rastlosigkeit (f) a. dinginliksizlik
rational sft. kesirli
rationell sft. ussal
Ratschluß (m) a. karar
Raum (m) a. uzay
räumlich sft. uzaysal
Raumpunkten a. uzay noktası
reagieren eyl. tepkimek
Reaktion (f) a. tepki
real sft. olgusal
realisieren eyl. olgusallaştırmak
Realisierung (f) a. olgusallaştırma
realistische sft. gerçekçi, olgusalcı
Realität (f) a. olgusallık
realiter blt. olgusal olarak
rechnen eyl. saymak, hesaplamak
Rechnungsart (f) a. hesaplama türü, işlem türü
Recht (n) a. hak; tüze
recht sft. sağ; doğru
Rechtfertigung (f) a. aklama
rechtlich sft. yasal, tüzel
rechts blt. sağda, sağa
Rechtsstreit (m) a. dava
Rechtstitel a. yasal hak
rechtwinklig sft. dikaçılı
Rede (f) a. konuşma, söyleşi, söz
reden eyl. konuşmak
Redner (m) a. konuşmacı
Reduktion (f) a. indirgeme
reduzieren eyl. indirgemek
reell sft. olgusal, gerçek
reflektieren eyl. üzerine düşünmek
Reflexion (f) a. üzerine düşünme, derin düşünme
Reflexionsform a. derin düşünce biçimi
Reformation (f) a. Reformasyon
Regel (f) a. kural
Regen (m) a. yağmur
regieren eyl. yönetmek
Regierer a. yönetici
Regiertwerden a. yönetilme
Regierung (f) a. hükümet
Region (f) a. bölge, alan
Reich (n) a. krallık, ülke
reich sft. varsıl
reichen eyl. ulaşmak
Reichsstadt (f) a. imparatorluk kenti, özgür kent
Reichtum (m) a. varsıllık, gönenç
Reihe (f) a. dizi
reihen eyl. dizmek, sıralama
rein sft. arı
Reinheit (f) a. arılık
reinigen eyl. arıtmak, temizlemek, durulaştırmak
Reise (f) a. gezi, yolculuk
reißen eyl. parçalamak; çekip çıkarmak
Reiz (m) a. çekicilik; uyarı
rekurrieren eyl. yinelemek
Relation (f) a. ilişki
relativ sft. göreli
Relativität (f) a. görelilik
Religion (f) a. din
Religionslehre a. din öğretisi
Religionssatz a. dinsel önerme
Religiosität (f) a. dindarlık
religiös sft. dinsel, dindar
repellieren eyl. itmek
Reproduktion (f) a. üreme
reproduzieren eyl. yeniden üretmek
Republik (f) a. cumhuriyet
Repulsion (f) a. itme
repulsiv sft. itici
Repulsivkraft a. itme kuvveti
respektables sft. saygıdeğer
Resultat (n) a. sonuç
resultieren eyl. sonuçlanmak
Retort (f) a. imbik
retten eyl. kurtarmak
Rettungsmittel a. çare
Rezeptakulum a. kap
richten eyl. ayarlamak, düzeltmek
Richter (m) a. yargıç
richtig sft. doğru
Richtigkeit (f) a. doğruluk
Richtung (f) a. yön
riechbar sft. koklanabilir
Riechstoff (m) a. koku gereci
Rinde (f) a. kabuk
roh sft. ham, işlenmemiş
roherweise blt. hamlıkla
Rolle (f) a. rol
Rom a. Roma
Roman (m) a. roman
Rose (f) a. gül
Rot (n) a. kırmızı
rot sft. kırmızı
routinierter sft. deneyimli
Römer (m) a. Romalılar
Römerzeit a. Roma zamanı
römischen sft. Roma
Rubrik (f) a. başlık
Ruf (m) a. ün
ruhend sft. durgun, dingin
ruhig sft. dingin
Ruhm (m) a. ün, şan
Rückblick a. (m) geriye bakış; in R. auf: geriye bakarsak
Rücken (m) a. arka, geri
Rückgang (m) a. gerileme, bozulma, çözülme
Rückkehr (f) a. geri dönüş
Rücksicht (f) a. bakış, irdeleme; in dieser R.: bu bakımdan
rücksichtlich blt. açısından
rückwärts blt. geriye
rügen sft. kınamak, eleştirmek
rühmen sft. övmek, yüceltmek
S
Sache (f) a. şey; olgu; sorun
Sache selbst asıl sorun; sorunun kendisi
sachlich sft. olgusal
sagen eyl. söylemek, demek
Sait a. tel
Sakrament (n) a. ayin
Salzsäure a. klorik asit
sammeln eyl. toparlama
Sammlung (f) a. yoğunlaşma
samt ilg. ile birlikte
sämtlich sft. tam, bütün; blt. tümüyle, toplu olarak, tümü de
Sandbank (f) a. kumsal
Sandstein (m) a. kumtaşı
sanktionieren eyl. onaylamak
Satz (m) a. önerme
Sauerstoff (m) a. oksijen
Säugetiere a. memeli
Säule (f) a. sütun
Säure (f) a. asit
saure sft. acılı, zor
Schaden (m) a. zarar, ziyan
schaffen eyl. yaratmak
schal sft. düz, bayat, ruhsuz, sıradan
Schale (f) a. kabuk
Schallstoff a. ‘söz özdeği‘ (Schall: ses; Stoff: gereç, özdek)
Scham (f) a. utanma
schamlos sft. utanmasız
Scharfsinn (m) a. uyanıklık, görüş keskinliği
schartig sft. kör, körelmiş
Schatten (m) a. gölge
schauderhaft sft. korkunç, ürkütücü
schauen eyl. görmek, bakmak
Schaukelsystem a. Schaukel: salıncak; System: dizge
scheiden eyl. ayrılmak
Scheidung a. ayrılma, boşanma
Schein (m) a. görünüş, yanılsama; ışıma
scheinbar sft. görünürde, görünüşte
Scheinbarkeit (f) a. görünür olmak; görünürdelik, görünüştelik
Scheinbeweise a. düzmece tanıtlar, görünüşte tanıtlar
scheinen eyl. görünmek; ışımak
Schema (n) a. şema
scheuen eyl. ürkmek, korkmak
schicken eyl. göndermek
Schicksal (n) a. yazgı
schieben eyl. itmek, sürmek; auf ihn s.: (bir suçu vb.) ona yıkmak,
yüklemek
schief sft. çarpık, eğri
Schlacht (f) a. çarpışma, savaş
schlafen eyl. uyumak
schlagen eyl. vurmak; atmak; (yürek) atmak
Schlange (f) a. yılan
schlecht sft. kötü
schlechthin blt. bütünüyle, kesinlikle, saltık olarak, yalın olarak [überhaupt, ganz und gar, volkommenen, typisch, absolut, ohne
Einschränkung]
schleichen eyl. (içeri) süzülmek, girivermek
schleudern eyl. atmak
schließen eyl. kapamak; kapsamak; bitirmek, sonlandırmak; anlaşmak; s. auf:
çıkarsamak
Schluß (m) a. tasım; bkz. schließen
Schlußsatz (m) a. vargı, çıkarsama
Schmelztiegel (m) a. pota
Schmerz (m) a. acı
Schmied (m) a. kurucu, yaratıcı
schneiden (f) eyl. kesmek
Scholastik (f) a. skolastik
Scholastikus a. Skolastik
scholastisch sft. skolastik
schon blt. daha şimdiden, önceden
schön sft. güzel
Schönheit (f) a. güzellik
schöpfen eyl. çekmek
Schöpfer (m) a. yaratıcı
schöpferisch sft. yaratıcı
Schöpfung (f) a. yaratı
Schranke (f) a. sınır
schrankenlos sft. sınırsız
Schreck (m) a. korku, ürkü, yılgı
schreiben eyl. yazmak; bkz. zuschreiben
Schreibfeder (f) a. yazı kalemi
schreiten eyl. adımlamak; ilerlemek
Schrift (f) a. yazı, elyazısı
Schriftsteller (m) a. yazar
Schritt (m) a. adım
Schuh (m) a. ayakkabı
Schuld (f) a. borç; yükümlülük; suç
Schuldner a. borçlu
Schule (f) a. okul
Schulgeschwätz a. Schul: okul; Geschwätz: boş konuşma
Schulweisheit a. kitap bilgeliği
schwanken eyl. yalpalamak
Schwärmerei (f) a. taşkınlık; coşku
Schwefel (m) a. kükürt
Schwefelsäure (f) a. sülfirik asit
Schweif (m) a. kuyruk
Schweiß (m) a. ter
Schweizer a. Isviçreli
Schwelle (f) a. eşik
schwer sft. ağır; güç
Schwere (f) a. ağırlık; yerçekimi
schwierig sft. güç
Schwierigkeit (f) a. güçlük
schwimmen eyl. yüzmek
Schwindel (m) a. baş dönmesi
Schwingung (f) a. titreşim; salınım
scottischen sft. Iskoçyalı
Seele (f) a. ruh
Seelendinge a. ruh-şey
Seelenkräften a. ruh kuvvetleri
sehen eyl. görmek, bakmak
Sehnsucht (f) a. özlem
sehr sft. çok
Sein (n) a. varlık
sein eyl. olmak; sft. onun
Sein für
Anderes başkası-için-varlık
seinerseits blt. onun yanından
seinig adl. onunki
seinsollenden sft. olması gereken
seit ilg. —den bu yana
Seite (f) a. yan; sayfa
seiten von s.: blt. yanından, açısından, —den yana
seither blt. —den bu yana; şimdiye dek
sekundär sft. ikincil
selbe sft. aynı
selbst a. kendi
selbständig sft. bağımsız
Selbständigkeit (f) a. bağımsızlık
Selbstbestimmen a. öz-belirlenim, kendini belirleme
selbstbewußt sft. özbilinçli
Selbstbewußtsein (n) a. özbilinç
Selbstdenken a. kendini düşünme
Selbsterhaltung (f) a. öz-sakınım
Selbstgenuß a. öz-haz, kendinden haz duyma
Selbstheit (f) a. kendilik, benlik
selbstisch sft. bencil
selbstlose sft. bencil olmayan, çıkarsız; ‘kendi’siz
Selbstsucht (f) a. bencillik
selbsttätig sft. kendiliğinden etkin
selig sft. kutsal, kutlu
Seligkeit (f) a. kutsanmışlık
selten sft. seyrek, alışılmadık
seltsam sft. yadırgatıcı, tuhaf
Sensibilität (f) a. duyarlık, duyusallık
setzen eyl. koymak, ortaya koymak, konutlamak
sich a. kendi, kendisi
Sichaufheben a. kendini ortadan kaldırma
Sichbestimmens a. kendini belirleme
Sichbewegen a. özdevim
sicher sft. güvenilir, emin
Sicherheit (f) a. güvenilirlik
sichtbar sft. görülebilir, görülür, açık
Sichübersetzen a. kendini çevirme
sie (f) adl. o
Sie adl. o; siz
Silber a. gümüş
sind dirler (yardımcı eylem)
singulär sft. tekil
Singularität (f) a. tekillik
Sinn (m) a. duyu; anlam
Sinnesart (f) a. kafa yapısı
Sinnesweise a. anlayış yolu
Sinneswerkzeug a. duyu örgeni
sinnig sft. anlayışlı, duyarlı, akıllıca
sinnlich sft. duyusal
Sinnlichkeit (f) a. duyusallık; duyarlık
sinnlos sft. anlamsız, saçma
sinnvolle sft. duyarlı; anlamlı
Sitte (f) a. töre, gelenek
sittlich sft. törel
Sittlichkeit (f) a.törellik
Situation (f) a. durum
Sitz (m) a. yer
Skeptiker (m) a. kuşkucu
skeptisch sft. kuşkucu
Skeptizismus (m) a. kuşkuculuk
Sklave (m) a. köle
Sklaverei (f) a. kölelik
so blt. böylece
social sft. toplumsal
sodann blt. sonra, bundan sonra, böylece, bunun üzerine
soeben blt. tam şimdi, az önce
sofern —dikçe
sofort blt. hemen, birdenbire
sogar blt. giderek, üstelik
sogenannt sft. sözde; — denilen
Sohn (m) a. oğul
solange —dikçe
solch sft. böyle, şöyle, öyle
Soldat (m) a. asker
soll gerek
Sollizitation a. kışkırtma, uyarılma
sollizitieren eyl. kışkırtmak, uyarmak
somit blt. böylece, buna göre
sonderbar sft. tuhaf, alışılmadık
sondern bğl. tersine; ama
Sonne (f) a. güneş
Sonnensystem (n) a. güneş dizgesi
sonst bğl. başka türlü; yoksa; bunun dışında, dahası
sonstig sft. başka, öteki; geri kalan
Sophist (m) a. sofist
Sophisterei (f) a. sofistlik
Sophistik a. sofistlik (öğretisi)
sosehr blt. ne denli çok (olsa da)
soundsoviel blt. şu denli çok
soviel — düzeye dek, —dikçe, — denli çok;
soweit —dikçe
sowenig — düzeye dek, —dikçe, — denli az;
sowie sft. tıpkı
sowohl — ... als auch: sft. hem ... hem de
sozial sft. toplumsal
sozusagen bğl. deyim yerindeyse
spanische sft. Ispanyol
spannend sft. gerilimli, heyecanlı
spartanischen sft. Sparta(lı)
spät sft. geç
später blt. sonra; daha sonra
Speise (f) a. besin, yiyecek
Spekulation (f) a. kurgu; kurgulama
spekulativ sft. kurgul
Sperling (m) a. serçe
Spezifikation (f) a. tikelleşme
spezifisch sft. belirli, tikel
spezifizieren eyl. tikelleştirmek
Sphäre (f) a. alan; erim
spiegeln eyl. parlamak; yansıtmak
Spiel (n) a. oyun
spielen eyl. oynamak
Spielerei (f) a. oyun
Spielraum (m) a. oyun alanı, oyun yeri
Spitze (f) a. doruk; baş
spontan sft. kendiliğinden
Spontaneität (f) a. kendiliğindenlik
spotten eyl. alay etmek
Spottnamen a. takma ad
spottweise blt. alaycı bir biçimde
Sprache (f) a. dil
Sprachforschung a. dil araştırması
Sprachgebrauch (m) a. dil kullanımı
sprechen eyl. konuşmak
Spreu (f) a. saman
Sprichwort (n) a. özdeyiş
spröde sft. çekingen
Spruch (m) a. hüküm, karar; deyiş
Sprung (m) a. sıçrama
Spur (f) a. iz, belirti
Staat (m) a. devlet
Staat an sich a. kendinde devlet
Staatsmann (m) a. devlet adamı
Staatsrechts (n) a. devlet tüzesi
Staatswirtscaft a. devlet ekonomisi
Stadt (f) a. kent, kasaba
Stand (m) a. duracak yer; konum; sınıf, katman
Standpunkt (f) a. duruş noktası, bakış açısı
stark sft. güçlü, kuvvetli
starr sft. devimsiz, durgun, dingin, katı
Statistik a. istatistik
statt ilg. — yerine
Stätte (f) a. yer, konum
stattfinden eyl. yer almak, olmak
Statue (f) a. yontu
staubig sft. tozlu
stecken eyl. saklanmak, gizlenmek, gizli yatmak
stehen eyl. durmak
stehenbleiben eyl. durup kalmak;
stehlen eyl. çalmak
steif sft. katı, bükülmez, kaba
steigern eyl. yükseltmek, arttırmak, yeğinleştirmek
Steigerung (f) a. yükseltme, arttırma, yeğinleştirme
Stein (m) a. taş, kaya
steinern sft. taştan
Steinformation a. kaya oluşumu
Stelle (f) a. yer, konum
stellen eyl. koymak, saptamak; bkz. aufstellen; vorstellen
Stellung (f) a. konum, yer
Stengel (m) a. gövde
Sterben (n) a. ölüm
sterben eyl. ölmek
sterblich eyl. ölümlü
Sterblichkeit (f) a. ölümlülük
Stern (m) a. yıldız
stets blt. sürekli olarak, düzenli olarak, her zaman
Steuerwesen (n) a. vergiler; vergilendirme; vergi işleri
Stickstoff (m) a. azot
Stier (m) a. boğa
Stimme (f) a. ses
stimme eyl. ayarlamak; bkz. übereinstimmen; zustimmen
Stimmung (f) a. huy; ansal durum
Stoff (m) a. gereç, özdek, töz
Stoiker (m) a. Stoacı
Stolz (m) a. gurur
stolz sft. gururlu
Stoß (m) a. itme, itiş
stoßen eyl. itmek; çarpmak, çatmak
stören eyl. rahatsız etmek, karışmak, bozmak
störend sft. rahatsız edici
Störung a. bozukluk
Strafe (f) a. ceza
Straße (f) a. sokak
sträuben eyl. gönülsüz durmak; direnmek, karşı çıkmak
streben eyl. çabalamak
Streit (m) a. tartışma, çekişme
strenge sft. katı, sıkı, sert
Stroh (n) a. saman
studieren eyl. incelemek, çalışmak
Studium (n) a. inceleme; eğitim
Stufe (f) a. basamak
Stufenfolge (f) a. basamaklar dizisi
Stück (n) a. parça
stümperhaft sft. kaba saba, beceriksiz
stürzen eyl. yıkılmak, çökmek
stützen eyl. desteklemek
Stützungspunkt a. destek noktası
Subjekt (n) a. özne
subjektiv sft. öznel
Subjektivität (f) a. öznellik
subordinierte sft. altgüdümlü
subordinierten sft. altgüdümlü
Substantialität (f) a. tözsellik
substantiell sft. tözsel
Substantiv (n) a. ad
Substanz (f) a. töz
Substrat (n) a. dayanak
subsumieren eyl. yüklemek; kapsamak, altına almak
suchen eyl. araştırmak, aramak
summarisch blt. özet olarak
Sumpf (m) a. çamur, bataklık
Südpol (m) a. güney kutbu
Sündenfall (m) a. Cennetten Düşüş
Sündhaftigkeit (f) a. günahkarlık
süß sft. tatlı
Syllogismus (m) a. tasım
Symbol (n) a. simge
synthetisch sft. bireşimli
System (m) a. dizge
Systematik (f) a. dizgesel sunuş
systematische sft. dizgesel
systematisieren sft. dizgeselleştirmek
T
Tag (m) a. gün
täglich blt. her gün; günlük, gündelik
Talent (n) a. yetenek
Taler (m) a. para birimi
tapfer sft. yürekli
Tat (f) a. olgu, edim; in der Tat: gerçekte
tätig sft. etkin
Tätigkeit (f) a. etkinlik
Tatsache (f) a. olgu, sorun
tatsächlich sft. olgusallık
Taufe (f) a. vaftiz
täuschen eyl. aldanmak
Täuschung (f) a. aldanmaca, aldatma
Tausend (f) a. bin
tausend sft. bin
tausendjährige blt. binlerce yıl
tausendmal blt. bin kez
Tautologie (f) a. geneleme
tautologisch sft. genelemeli
technisch sft. uygulayımsal
Teich (m) a. göl
Teil (m) a. bölüm
teilbar sft. bölünebilir
Teilbarkeit (f) a. bölünebilirlik
Teilbestimmung a. Teil: parça, bölüm; Bestimmung: belirlenim
Teilchen (n) a. parçacık
teilen eyl. bölmek
teilhaftig sft. katılan, pay alan
teils blt. bölümsel olarak, bir yandan; zum teil: bölümsel olarak, belli bir
düzeye dek
Teilung (f) a. bölümleme, bölme, bölünüş
Teleologie (f) a. erekbilim
teleologisch sft. erekbilimsel
Tempel (m) a. tapınak
Temperatur (f) a. ısı
Temperaturgrad a. ısı derecesi
Tendenz (f) a. eğilim
Terminologie (f) a. terminoloji
teuer sft. değerli, pahalı
Theodizee (f) a. Teodezi (Tanrı üzerine felsefi inceleme)
Theologie (f) a. tanrıbilim
Theorem (n) a. teorem
theoretisch sft. kuramsal
Theorie (f) a. kuram
Thermometer (n) a. ısıölçer
These (f) a. sav
tief sft. derin
Tiefe (f) a. derinlik
Tier (n) a. hayvan
tierisch sft. hayvansal
Tiersein (f) a. hayvanlık
Tisch (m) a. masa
Titel (m) a. başlık, san
Tod (m) a. ölüm
tolerieren eyl. hoşgörmek, hoşgörü göstermek
Ton (m) a. ses; nota
Tor a. kapı
tot sft. ölü
totale sft. bütünsel, bütün
Totalität (f) a. bütünlük
töten eyl. öldürmek
träg sft. tembel
tragen eyl. taşımak; desteklemek
Träger (m) a. taşıyıcı
Trägheit (f) a. tembellik
Tragödie (f) a. trajedi
Träne (f) a. gözyaşı
transitorisch sft. geçici
transzendent sft. aşkın
transzendental sft+sft. aşkınsal
Traube (f) a. üzüm
trauen eyl. güvenmek
Traum (m) a. düş
traurig sft. üzüntülü, acılı
Treber (pl) a. küspe
treffen eyl. çarpmak; etkilemek, ilgilendirmek; karşılaşmak
treffend sft. yerinde, uygun; çarpıcı
Treiben (n) a. etkinlikler
treiben eyl. itmek; devime geçirmek; uyarmak; neden olmak, yaratmak
trennbar sft. ayrılabilir, bölünebilir
trennen eyl. ayrılmak, bölünmek
Trennung (f) a. ayrılma, bölünme
treten eyl. çıkmak; ortaya çıkmak, kendini göstermek, görünmek; zu nahe zu
treten: çiğnemek, gölge düşürmek
Treue (f) a. bağlılık
Trichotomie a. üçlülük (beden, ruh, tin)
Trieb (m) a. içgüdü, dürtü
Triebfedern a. güdü
trinken eyl. içmek
trivial sft. basmakalıp, önemsiz
trivialerweise blt. basmakalıp bir yolda
trocken sft. kuru
tropfbar sft. sıvı
Trost (m) a. avunç, avutma
trostlos sft. avunçsuz
trostreich = trostbringen: a. avutucu
trösten eyl. avutmak
trüb sft. bulanık
Trübung (f) a. bulanıklık, karanlık
Tugend (f) a. erdem
tugendhaft sft. erdemli
Tun (n) a. edim
tun eyl. yapmak, etmek
tüchtig sft. yetkin, becerikli; iyi çok iyi, değerli
Tür (f) a. kapı
türkische sft. Türk
Typus (m) a. tip
U
umändern eyl. değiştirmek, başkalaştırmak
Umarbeitung (f) a. toparlama, değiştirme, yeniden şekillendirme, yeniden işleme
(modification, adaptation, remodelling, recasting, revision)
Umbeugung (f) a. çevre (surroundings, vicinity, environs)
umbilden eyl. dönüştürmek
Umbildung (f) a. değişim, yeniden yapma, dönüştürme (change, reconstruction, transformation; modification)
Umfang (m) a. çevre; erim, alan (circumference, circuit, periphery)
umfassen eyl. kucaklamak; kapsamak
umformend eyl. yeniden modellendirmek; dönüştürmek
umgeben eyl. kuşatmak, çevrelemek
umgeben eyl. kuşatmak, çevrelemek (surround, encircle)
Umgehung (f) a. yandan dolaşma
umgekehrt sft. evrik, tersi, aykırı
umgestalten eyl. değiştirmek, dönüştürmek
umher blt. çevresinde, aşağı yukarı, oraya buraya
umhin nicht umhin kann: eyl. kendini alamamak, yapmanın önüne geçememek
umkehren eyl. geri dönmek; mit umgekehrter Hand: elinin tersiyle
Umkreis (m) a. çevre, çeper
Umlauf (m) a. dönme, döngü, dönüş; im U. bringen: ortaya atmak, dolaşıma koymak
Umschlag (m) a. (birdenbire) dönme, değişme (revulsion, ‘sudden’ change)
umschlagen eyl. çevirmek, döndürmek
Umstand (m) a. durum, koşul
Umsturz (m) a. devrilme; devrim (downfall, ruin, overthrow; upheaval, revolution)
umstürzen eyl. devirmek, yıkmak
unabhängig sft. bağımsız
Unabhängigkeit (f) a. bağımsızlık
unangefochten sft. tartışmasız; engelsiz
unangemessen sft. yetersiz, elverişsiz, uygunsuz
unaufgelösten sft. çözümsüz, çözülmemiş
unbeantwortet sft. yanıtsız
unbedenklich blt. düşünmeden, duraksamadan
Unbedeutendste a. en anlamsız; bedeutend: anlamlı, imlemli
Unbedingt a. koşulsuz
unbedingt sft. koşulsuz
Unbedingtheit a. koşulsuzluk
unbefangen sft. saf, yansız, çıkarsız
Unbefangenheit (f) a. saflık, yansızlık
unbefriedigend sft. doyurucu olmayan
unbefriedigt sft. doyumsuz, doyurulmamış
unbegreiflich sft. kavranmaz
unbegrenzt sft. sınırsız, sınırlanmamış
Unbegrenzte a. sınırsız
unbegriffenen sft. kavranmayan
unbegründet sft. temelsiz
unbekannt sft. bilinmeyen, tanınmayan
unbekannten sft. bilinmeyen
unbequem sft. uygunsuz, elverişsiz
Unbequeme a. uygunsuz, yersiz
Unberechtigtes a. aklanamaz; berechtigen: eyl. aklamak, haklı çıkarmak
unbeschadet blt. —e zarar vermeksizin
Unbeschränkten a. sınırsız
unbestimmt sft. belirsiz
Unbestimmtheit (f) a. belirsizlik
unbestraft sft. cezasız
unbeweisbar sft. tanıtlanamaz
unbewiesenen sft. tanıtlanmayan
unbewußt sft. bilinçsiz
unbrauchbar sft. kullanışsız
und bğl. ve
undankbar sft. minnettarlık bilmez, nankör
unendlich sft. sonsuz
Unendlichkeit (f) a. sonsuzluk
unentbehrlich sft. vazgeçilmez
unenthüllte sft. açılmamış, ortaya çıkmamış
unentschieden sft. kararlaştırılmamış; bkz. entschieden
unentwickelt sft. gelişmemiş
unerachtet blt. bakmaksızın, bakılmaksızın
unerfreulich sft. nahoş, tatsız, rahatsız edci
unerkanntes sft. bilinmeyen
unerkennbar sft. tanınamaz, bilinemez
unerkennbare sft. bilinemez
Unerkennbarkeit (f) a. tanınamazlık, bilinemezlik
unerträglich sft. dayanılmaz, hoşgörülemez
unfähig sft. yeteneksiz
Unfähigkeit (f) a. yeteneksizlik
unfehlbar sft. yanılmaz; bğl. hiç kuşkusuz
Unförmlichkeit (f) a. biçimsel olmama, doğallık; biçim kötülüğü
unfrei sft. bağımlı, özgürlüksüz
Unfreiheit (f) a. özgürsüzlük
Unfrieden (m) a. geçimsizlik, sürtüşme
Unfug (m) a. yaramazlık, uygunsuzluk
ungeachtet blt. bakılmaksızın, bakmaksızın, —e karşın
Ungebildet a. eğitimsiz
ungebildet sft. eğitilmemiş, eğitimsiz, kaba saba
Ungebühr (f) a. uygunsuzluk, yersizlik; zur U.: blt. yersiz olarak
Ungeduld (f) a. dayançsızlık
ungefähr sft. raslantısal; blt. yaklaşık olarak, aşağı yukarı
Ungeheur (n) a. canavar
ungeheur sft. çok büyük, olağanüstü
ungehindert sft. engelsiz, engelsizce
ungehörig sft. uygunsuz, yersiz
ungeistig sft. tinsel olmayan
ungenau sft. sağın olmayan
ungenügend sft. yetersiz, elverişsiz, doyurucu olmayan
ungereimt sft. saçma
ungeschickt sft. beceriksiz, yetersiz; uygunsuz, elverişsiz
ungestört sft. dingin
ungetrennt sft. ayrılmamış; ayrılmamacasına
Ungetrenntheit (f) a. ayrılmazlık, bölünmezlik, bölünmemişlik
ungetrübt sft. açık, duru; tasasız, kaygısız
Ungewohntheit (f) a. alışkanlık yoksunluğu
ungleich sft. eşitsiz, özdeşsiz, benzemez
Ungleichheit (f) a. özdeşsizlik, benzemezlik
unglückselig sft. mutsuz, talihsiz
Ungunst (f) a. uygunsuzluk
ungültig sft. geçersiz
universell sft. evrensel
Universum (n) a. evren
unkritisch sft. eleştirel olmayan
Unmittelbar a. dolaysız (immediate)
unmittelbar sft. dolaysız
Unmittelbarkeit (f) a. dolaysızlık
unmoralischen sft. ahlaka aykırı
unmöglich sft. olanaksız
Unmöglichkeit (f) a. olanaksızlık
unnötig sft. gereksiz
Unordnung (f) a. düzensizlik
unorganisch sft. örgensel olmayan
unpassend sft. uygunsuz, uymayan
unpersönlich sft. kişisel olmayan
Unrecht (n) a. haksızlık
unrecht sft. haksız
unrechtlichste sft. en haksız
unreflektiert sft. yansımamış
unrichtig sft. yanlış
Unrichtigkeit (f) a. yanlışlık
Unruhe a. dinginsizlik, kaynaşma
uns blt. bizi, bize
Unsagbar a. söylenemez
Unschuld (f) a. suçsuzluk
unselbständig sft. bağımlı
unser blt. bizim, bize
unsereiner adl. içimizden biri
unsicher sft. güvenilmez
unsittlichste sft. töreye en aykırı
unsrige adl. bizimki
unsterblich sft. ölümsüz
Unsterblichkeit (f) a. ölümsüzlük
untätig sft. etkinliksiz
unteilbar sft. bölünmez
unten blt. altında
unter blt. altında
Unterbrechung (f) a. kopukluk
untereinander blt. birbiri altına, birbiri altında
Untergang (m) a. çökme, yıkılma, batma
untergehen eyl. batmak, yitmek, yokolmak
untergeordnet sft. altgüdümlü
untergraben eyl. zayıflatmak, yozlaşmak
unterm unter dem: blt. altında
unternehmen eyl. üstlenmek
unterreden eyl. söyleşide bulunmak
Unterredung (f) a. söyleşi
Unterricht (m) a. öğretim
unterrichten eyl. öğretmek, eğitmek
Untersatz (m) a. küçük öncül
unterscheiden eyl. ayırdetmek, ayırmak, ayrımlaştırmak
Unterscheidung (f) a. ayırdetme, ayrımlaştırma, ayrım
unterschieben eyl. el altından sürmek, yutturmak
Unterschied (m) a. ayrım
Unterstützung (f) a. destek, yardım
untersuchen eyl. araştırmak, yoklamak
Untersuchung (f) a. yoklama, araştırma
unterwerfen eyl. alta almak, boyun eğdirmek; konu etmek
Unterwerfung (f) a. boyun eğme
untrennbar sft. bölünmez
Untrennbarkeit (f) a. ayrılmazlık
ununtersucht blt. yoklanmaksızın
unübersteigbar sft. aşılmaz
unüberwindlich sft. yenilmez, üstesinden gelinemez
unveränderlich sft. değişmez
unverändert sft. değiştirilmemiş
unvereinbar sft. bağdaşmaz
unvermischt sft. katışıksız
unvermittelt sft. dolaysız
unvermögend sft. yeteneksiz
Unvermögenheit (f) a. yeteneksizlik
Unvernunft (f) a. us olmayan, us dışılık
unverrückt blt. değişmeden, devinmeden; kesintisiz olarak, sürekli olarak
unverständlich sft. anlaşılmaz
unverträglich sft. geçimsiz, bağdaşmaz, uzlaşmaz
unvollkommen sft. eksiksiz olmayan, eksik, kusurlu
unvollkommen sft. tam değil, eksiksiz değil
unvollständig sft. eksik, tam değil
Unwahr a. gerçek olmayan
unwahr sft. gerçek olmayan
Unwahrheit (f) a. gerçek olmama
unwandelbar sft. değişmez
unwesentlich sft. özsel olmayan
unwiderstehlich sft. direnilmez
unwirksame sft. etkin olmayan
unwürdig sft. değersiz
unzählbar sft. sayılamaz
unzählige sft. sayısız
unzertrennlich sft. ayrılmaz
Unzufriedenheit a. hoşnutsuzluk
unzugänglich sft. erişilmez, ulaşılmaz
unzulänglich sft. yetersiz
unzulässig sft. girilemez, yasak
Unzulässigkeit a. uygunsuzluk
unzureichend sft. yetersiz
Urheber (m) a. yaratıcı
Urkraft (f) a. kök kuvvet
Ursache (f) a. neden
Ursprung (f) a. köken
ursprünglich sft. kökensel
Urteil (n) a. yargı
urteilen eyl. yargılamak, yargıda bulunmak
Urteilskraft (f) a. yargı yetisi
Urteilsvermögen (n) a. yargı yetisi
Urteilsweisen a. yargı türleri
Urwahren a. kök gerçek
Ü
übel (n) sft. kötü, fena
üben eyl. (etki vb.) uygulamak, yaratmak
über blt. üstünde, üzerinde
überall blt. her yerde
überein bkz. übereinstimmen, —kommen
übereinstimmen eyl. bağdaşmak, uyuşmak
Übereinstimmung (f) a. bağdaşma
überfliegen eyl. üzerinden uçmak
Überfluß (m) a. aşırı bolluk; gereksizlik
überflüssig sft. gereksiz
Übergang (m) a. geçiş
übergehen eyl. geçmek
übergreifen eyl. yayılmak
überhaupt blt. genel olarak, genellikle, bütününde
überlassen eyl. bırakmak, terketmek
übernehmen eyl. kabul etmek, almak, üstlenmek
überschätzen eyl. aşırı değer vermek; abartmak
überschreiten eyl. öteye geçmek, aşmak
Überschreitung (f) a. aşma, sınır aşma, çiğneme
übersehen eyl. bakmak, gözlemek, gözden geçirmek; gözardı etmek, atlamak
übersetzen eyl. çevirmek
Übersicht (f) a. görüş, gözlem, gözetim
übersinnlich eyl. duyulurüstü
Übertragung (f) a. aktarma
überwinden eyl. yenmek, üstesinden gelmek
Überwindung (f) a. utku, yengi
Überzeugtseins (f) a. kanmışlık, kanı taşıyor olma; überzeugen: eyl. inanmak, kanmak
Überzeugung (f) a. kanı
üblich sft. geleneksel, olağan, alışıldık, sıradan
übrig sft. geriye kalan, arta kalan
übrigbleiben eyl. geriye kalmak, arta kalmak
übrigens bğl. geri kalanı için; başka bakımlardan; yoksa
Übung (f) a. uygulama, alıştırma
V
vag sft. bulanık, belirsiz
Varietät (f) a. türlülük
Vaterland (n) a. anavatan
Vegetation (f) a. bitkiler
verächtlich sft. küçümseyici; küçümsenebilir
Verachtung (f) a. küçümseme
veränderlich sft. başkalaşabilir
verändern eyl. başkalaşmak
Veränderung (f) a. değişim, başkalaşım
veranlassen eyl. neden olmak, vesile olmak, ortaya çıkarmak
Veranlassung (f) a. durum, vesile
veranschaulichen eyl. örneklendirmek
verargen ihm etwas v.: eyl. onu birşeyden ötürü kınamak
verbannen eyl. sürmek, sürgüne göndermek
verbergen eyl. gizlemek, saklamak
verbessern eyl. iyileştirmek
verbinden eyl. bağlamak, birleştirmek
verbindlich eyl. bağlayıcı
Verbindlichkeit (f) a. bağlayıcılık, yükümlülük
Verbindung (f) a. bağlantı, birlik
verbleiben eyl. kalmak, kalmayı sürdürmek
verborgen sft. gizli, saklı
verboten sft. yasak
verbrauchen eyl. kullanmak, tüketmek
Verbrechen (n) a. suç
Verbrecher (m) a. suçlu
verbringen eyl. harcamak, tüketmek, geçirmek (zaman)
verdanken eyl. (doğuşunu vb. birşeye) borçlu olmak
verdauen eyl. sindirmek
Verdauung (f) a. sindirim
verdecken eyl. örtmek
Verderben (n) a. bozulma, yozlaşma, yoketme
verderben eyl. bozmak, yıkmak, yoketmek
verderblich sft. zararlı, yokedici; yokolabilir
verdeutlichen eyl. durulaştırma
verdienen eyl. kazanmak; hak etmek, değmek
Verdienst (m) a. yarar; (n) değer, değim
verdientermaßen blt. haklı olarak, yerinde bir biçimde
verdoppeln eyl. çiftlemek
Verdoppelung (f) a. çiftleme
verdrehen eyl. bükmek; çarpıtmak
verdunkeln eyl. karartmak, bulanıklaştırmak
verehren eyl. tapınmak
Vereinfachung (f) a. yalınlaştırma
vereinigen eyl. birleştirmek
Vereinigung (f) a. birleştirme
vereinzeln eyl. yalıtmak, tekilleştirmek
vereinzelt eyl. tekil, yalıtılmış; bkz. vereinzeln
Vereinzelung (f) a. tekilleşme
vereiteln eyl. boşa çıkmak, düşkırıklığına uğramak
verendlichen eyl. sonlulaştırmak
Verendlichung a. sonlulaştırma
Verfahren (n) a. işlem yolu, yöntem
verfahren eyl. davranmak, iş görmek; ele almak
verfallen eyl. bozulmak, çürümek; — auf: raslamak, karşılaşmak
Verfassung (f) a. yazı; durum, koşul; anayasa
verfehlen eyl. kaçırmak, başaramamak
verfertigen eyl. yapmak, üretmek
verflüchtigen eyl. buharlaşmak, yitip gitmek
verfolgen eyl. izlemek
vergangen sft. geçmiş
Vergangenheit (f) a. geçmiş (zaman)
vergänglich sft. geçici
vergeben eyl. başından atmak, vermek; boşa çıkmak
vergehen eyl. yitmek
Vergesenheit (f) a. unutkanlık
vergessen eyl. unutmak, gözardı etmek, atlamak
vergleichen eyl. karşılaştırmak
Vergleichung (f) a. karşılaştırma
verglimmen eyl. sönüp gitmek
Vergrößerung (f) a. büyüme
Verhalten (n) a. tutum, yaklaşım, davranış
verhalten eyl. geri tutmak, bastırmak; davranmak; verhält sich so: sorun şudur ki
Verhältnis (n) a. ilişki
verhandeln eyl. tartışmak, görüşmek, ele almak
Verhandlungen (f) a. görüşme, tartışma, irdeleme
verharren eyl. kalmak, sürmek, dayanmak
verhelfen ihm zu einer Sache —: eyl. ona bir şey için yardım etmek; sağlamak,
üretmek
Verherrlichung (f) a. yüceltme
verholzen eyl. odunlaşmak
verhungern eyl. açlıktan ölmek
verhüllen eyl. örtmek
Verirrung (f) a. sapınç, yalnışlık
verkehren eyl. saptırmak, sapmak
verkehrt sft. sapık; bkz. verkehren
Verkehrung (f) a. sapma
verkennen eyl. yanılmak, tanımamak, yanlış anlamak
Verklärung (f) a. aydınlatma; şekil değiştirme
verkleinern eyl. küçültmek
Verkleinerung (f) a. küçültme
verknöchern eyl. kemikleşmek
verknüpfen eyl. bağlamak, bağıntılamak
Verknüpfung (f) a. bağlantı, bağlama
verkommen eyl. bozulmak, çürümek, kötüleşmek
verkümmern eyl. bozmak; sönmek; yozlaşmaku
Verlangen (n) a. istek, özlem, istem
verlangen eyl. istemek
verlassen eyl. bırakmak, terketmek
Verlauf (m) a. süreç, ilerleme
verlaufen eyl. geçmek; dağılmak
verlegen eyl. aktarmak, taşımak; ertelemek
verleihen eyl. ödünç vermek; vermek, bağışlamak
verleiten eyl. yanıltmak, ayartmak
verletzen eyl. incitmek, yaralamak, zarar vermek, çiğnemek
Verletzung (f) a. zarar, incitme; çiğneme
verlieren eyl. yitirmek
Verlust (m) a. yitiş
verlustig einer S. — gehen: eyl. bir şeyi yitirmek
vermehren eyl. arttırmak
Vermehrung (f) a. arttırma
vermeiden eyl. kaçınmak, sakınmak, kaçmak
Vermeinigens a. benimkileştirme; ver (eylem oluşturan önek) meinige = benimki
vermeintlich sft. sözde
verminderbar sft. azaltılabilir, azalabilir
vermindern eyl. azaltmak
Verminderung (f) a. azaltma
vermischen eyl. karıştırmak
Vermischung (f) a. karışım
vermissen eyl. kaçırmak, görmeyi başaramamak
vermitteln eyl. aracılık etmek, dolaylı kılmak
vermittels blt. aracılığıyla
Vermittlung (f) a. aracılık, dolaylılık
vermöge blt. dolayısıyla; —e göre;
Vermögen (n) a. yetenek, sığa, güç
vermögen eyl. yapabilmek
vernehmen eyl. algılamak, öğrenmek, duymak, anlamak
vernehmen eyl. ayrımsamak; işitmek; sorgulamak, yoklamak
verneinend sft. olumsuz; verneien: eyl. yadsımak, olumsuzlamak
vernichten eyl. yoketmek
Vernichtung (f) a. yoketme, ortadan kaldırma
Vernunft (f) a. us
Vernunftbegriff (m) a. us kavramı
Vernunftgesetz a. us yasası
Vernunftkritik a. us eleştirisi
vernunftlosen sft. ustan yoksun
Vernunftschluß a. us tasımı
vernünftig sft. ussal
vernünftig sft. ussal
Vernünftigkeit (f) a. ussallık
verpflichten eyl. yükümlü olmak
Verpflichtung (f) a. yükümlülük, ödev, sorumluluk
verraten eyl. ele vermek, açığa vurmak, ihanet etmek
verrückt sft. sapık, çılgın
Verrückte (m,f) a. deli, çıldırmış
Verrücktheit (f) a. çılgınlık
versammeln eyl. toparlamak, toplamak
verschaffen eyl. sağlamak, bulmak, vermek
Verschiebung (f) a. yer değiştirme
verschieden sft. ayrı, değişik
Verschiedenheit (f) a. türlülük
verschließen eyl. kapamak, kitlemek
verschlingen eyl. yemek, yutmak
verschmähe eyl.
küçümsemek
Verschmähung (f) a. küçümseme, dudak bükme
verschreien eyl. adını kötüye çıkarmak
Verschwendung (f) a. savurganlık
Verschwinden (n) a. yitiş
verschwinden eyl. yitmek
versehen eyl. sağlamak, donatmak
versetzen eyl. aktarmak, taşımak
versichern eyl. ileri sürmek, doğrulamak, güvence vermek
Versicherung (f) a. inanca
versinken eyl. batmak, gömülmek
versöhnen eyl. uzlaşmak
Versöhnung (f) a. uzlaşma
versperren eyl. engel olmak, önüne geçmek
versprechen eyl. söz vermek
Verstand (m) a. anlak
Verstandeschluß a. anlak tasımı
Verstandesform a. anlak biçimi
Verstandeslogik a. anlak mantığı
verständig sft. anlayan, anlayışlı; anlak düzeyinde, anlıksal
verständigen eyl. bir anlayışa ulaşmak; bkz. verständig
Verständigung (f) a. anlaşma; bilgi, açıklama
verständlich sft. anlaşılır
verstehen eyl. anlamak
versteinerte sft. taşlaşmış
verstellen eyl. kurmak; ayarlamak; gizlemek, (kendini) olduğundan başka türlü göstermek;
(metinde: yerinden etmek)
Verstellung (f) a. ayarlama; yapmacık; gizleme
Versuch (m) a. girişim, deneme
versuchen eyl. denemek, girişmek, çabalamak
versunken eyl. batmak, gömülmek
versündigen eyl. haksızlık etmek
vertauschen eyl. değiş tokuş etmek, yer değiştirmek
verteidigen eyl. savunmak, aklamak, desteklemek
verteilen eyl. dağıtmak, bölmek
vertiefen eyl. derinleşmek
Vertiefung a. derinleştirme
Vertrag (m) a. anlaşma, sözleşme, bağıt
vertrauen bkz. anvertrauen; eyl. güvenmek
vertraut sft. iyi tanınan, yakın
Vertreibung (f) a. kovulma
vertrieben eyl. uzaklaştırmak, sürmek, kovmak; dağıtmak
verunreinigen eyl. kirletmek
vervollständigen eyl. tamamlamak
verwahren eyl. gözetmek, kollamak; karşı çıkmak
verwandeln eyl. dönüştürmek
Verwandlung (f) a. değişim, dönüşüm, dönme, başkalaşım
verwechseln eyl. karıştırmak, birbirinin yerine almak
Verwechslung (f) a. karıştırmak, yanlışlık
verweilen eyl. kalmak, oyalanmak
verweisen eyl. göndermede bulunmak, ilişkilendirmek; sürmek, sürgüne
göndermek
Verweisung (f) a. gönderme; sürgün
verwenden eyl. kullanmak
Verwendung (f) a. kullanım, uygulama
verwerfen eyl. atmak; yadsımak, reddetmek
verwerflich sft. karşı çıkılabilir, reddedilebilir
Verwerfung (f) a. yadsıma, geri çevirmek, reddetme
verwickelt sft. karışık
Verwicklung (f) a. karışıklık
verwirklichen eyl. edimselleştirmek
Verwirklichung (f) a. edimselleştirme
verwirren eyl. karışmak
Verwirrung (f) a. karışıklık
Verworrenheit (f) a. karışıklık
verwundern eyl. şaşırtmak
verzehren eyl. tüketmek
verzeihung eyl. bağışlamak; (f) a. bağışlama
verzichten eyl. yadsımak, terketmek, vazgeçmek
Verzichtung (f) eyl. yadsıma
Verzweiflung (f) a. umutsuzluk
viel sft. çok fazla, birçok
Vieleck (n) a. çokgen
vieleckiger sft. çokgen
vielerlei sft. çeşitli
vielfach sft. çok, pekçok; sık sık
vielfältig sft. pekçok, birçok, çeşitli
Vielheit (f) a. çokluk
vielleicht bğl. belki de
vielmehr bğl. dahaçok, tersine
Vielnamigen a. çok adlı
vier sft. dört
Viereck (n) a. kare, dörtgen
vierte sft. dördüncü
Vierteiligkeit (f) a. dörtlülük
vindizieren eyl. aklamak, doğrulamak
Volk (n) a. ulus
voll sft. tam, dolu, bütün
vollbringen eyl. başarmak, yerine getirmek
vollenden eyl. bitirmek, tamamlamak
vollends blt. tam olarak, bütünüyle
Vollendung (f) a. tamlık
vollführen eyl. yerine getirmek
Vollführung (f) a. yerine getirme
vollkommen sft. eksiksiz, tam
Vollkommenheit (f) a. tamlık, eksiksizlik
vollständig sft. tam, bütün
Vollständigkeit (f) a. tamlık, bütünlük, tamamlanmışlık
voneinander sft. ayrı; birbirinden
voran blt. önde, önce
vorangehen eyl. önden gitmek, önce gelmek
voranstellen eyl. öne koymak
Vorarbeiten a. ön çalışma
voraus blt. önceden, önden
Vorausseiendes a. voraus: önceden; sein: olmak
voraussetzen eyl. varsaymak, öngerektirmek
Voraussetzung (f) a. varsayım, sayıltı
Vorbegrif a. ön kavram
vorbereiten eyl. hazırlamak
vorbringen eyl. ortaya sürmek, ortaya getirmek, üretmek
vorerst blt. herşeyden önce
vorfinden eyl. hazır bulmak, önünde bulmak, karşılaşmak
Vorgang (m) a. işlem, süreç
vorgängigen sft. ön; bkz. vorgehen
vorgeben eyl. — gibi görünmek, göstermek
vorgehen eyl. önden gitmek, öncelemek; ilerlemek
vorhaben eyl. göz önünde tutmak, amaçlamak, tasarlamak
vorhalten ihm etwas v.: eyl. onu birşeyle suçlamak
vorhanden sft. elde; bulunan, varolan
Vorhandensein (f) a. bulunuş
Vorhang (m) a. perde
vorher blt. daha önce
vorhergehen eyl. önceden gitmek, öncelemek
vorhergenannten eyl. vorher: önceden; nennen: sözünü etmek
vorherrschend sft. başat
vorhin blt. daha önce
vorige sft. daha önceki
vorkommen eyl. bulunmak, karşılaşılmak; olmak; görünmek
vorläufig sft. geçici, ön
vorläufig sft. ön, geçici
Vorläufigkeit (f) a. geçicilik; vorläufig: sft. geçici, ön
vorlegen eyl. ortaya koymak, göstermek, sunmak
vorliegend sft. bulunan, varolan; eldeki
vormalige sft. önceki, eski
vormals sft. önceki, önceden; blt. bir zamanlar
vornehmen eyl. üstlenmek, ele almak
Vornehmheit (f) a. yüksekgönünlülük, incelik
vornehmlich sft. başlıca
Vornehmtun a. büyüklenme
vornherein blt. daha baştan
Vorrecht (n) a. özel hak, ayrıcalık
Vorrede (f) a. önsöz
vorsagen eyl. söylemek, anlatmak, söz etmek
Vorsatz (m) a. amaç, tasar, niyet
Vorschein zum v. kommen: a. aydınlığa çıkmak
vorschlagen eyl. ortaya sürmek, önermek
vorschreiben eyl. buyurmak
vorschreiten eyl. ilerlemek
vorschweben eyl. göz önüne getirmek
Vorsehung (f) a. Kayra
vorsetzen eyl. öne koymak
vorstehen eyl. önde durmak; başta durmak; vorstehend: yukarıda verilen
vorstellen eyl. tasarımlamak; düşünmek; temsil etmek
Vorstellung (f) a. tasarım
Vorteil (m) a. üstünlük
vortragen eyl. ortaya getirmek, ortaya sürmek
vortrefflich eyl. eşsiz, yüksek, üstün
Vorurteil (n) a. önyargı
vorüber blt. boyunca
vorübergehend sft. geçici
vorwärts blt. ileri doğru, ileriye
vorworfen ihm etwas v.: eyl. onu birşeyle suçlamak
Vorwurf (m) a. kınama, suçlama
Vorzeigung (f) a. gösterme; gösteri; vorzeigen: göstermek
vorziehen eyl.
yeğlemek; çekmek; ortaya sürmek
Vorzug (m) a. öncelik; üstünlük; ayrıcalık
vorzugsweise blt. öncelikle, başlıca
völlig sft. tam, bütün
W
Wachstum (n) a. büyüme, artma
Wagen (m) a. araba
wagen eyl. göze almak
Wagenrades a. araba tekeri
Wahl (f) a. seçim, seçme
Wähl (f) a. seçme
wählen eyl. seçmek
wahr eyl. gerçek
während blt. bu sırada, bu arada
wahrhaft sft. gerçek
Wahrheit (f) a. gerçeklik, gerçek
Wahrheit (f) a. gerçeklik, gerçek
wahrheitsloses sft. gerçeklikten yoksun
wahrnehmbar sft. algılanabilir
Wahrnehmbarkeit (f) a. algılanabilirlik
wahrnehmen eyl. algılamak
Wahrnehmung (f) a. algı
wahrscheinlich sft. olası
Währung (f) a. geçerli para, nakit
Wald (m) a. koru
walten eyl. yönetmek, denetlemek, egemen olmak
Wand (f) a. duvar
wankend sft. kararsız, oynak, yalpalayan
Wärme (f) a. ısı; sıcaklık
Wärmestoff a. ısı özdeği
wärmt sft. sıcak
Warnung (f) a. uyarı
warten eyl. beklemek
warum blt. niçin, neden
was ne; göreli adıl; sözdizim sözcüğü
Wasser (n) a. su
Wasserstoff (m) a. hidrojen
Wechsel (m) a. almaş, almaşım, değiştirme (İngi: alternation, change),
değişim (ama takas değil)
Wechselbewegung a. almaş(ım) devimi
wechseln eyl. değiş(tir)mek
Wechselwirken a. karşılıklı etkileme, etkileşim
Wechselwirkung (f) a. etkileşim, karşılıklı etki
weder bğl. ne de
Weg (m) a. yol; frisch von der Kopfe weg: sft. dosdoğru
wegen bğl. o nedenle
weglassen eyl. dışarda bırakmak, çıkarmak, uzaklaştırmak; atlamak
Weglassung (f) a. atlama, dışarda bırakma
Wehmut (f) a. keder
Weib (f) a. kadın
weigern eyl. reddetmek
weil bğl. çünkü
Weinflasche a. şarap şişesi
Weinstock (m) a. asma
Weise (f) a. yol, kip, yordam
weise sft. sağgörülü, akıllı
weisen eyl. göstermek, belirtmek
Weisheit (f) a. bilgelik
weiß sft. beyaz; bkz. wissen
weit sft. geniş
weiter sft. daha öte; daha geniş
weiterführen eyl. sürdürmek
weitergehen eyl. sürdürmek
weiterhin blt. gelecekte, bundan böyle; dahası
weitläufig sft. geniş, ferah; uzun uzadıya
weitschweifig sft. ayrıntılı, uzun uzadıya
Weizen (m) a. buğday, mısır
Weizenkorn a. buğday taneciği
welch hangisi; belirsiz adıl
Welle (f) a. dalga
Welt (f) a. dünya, evren
Weltanschauung (f) a. dünya görüşü
Weltbildner a. evren biçimlendirici
Weltereignisse a. dünya olayları
weltlich sft. dünyasal
Weltregierung (f) a. dünya hükümdarlığı
Weltvorstellung (f) a. evren tasarımı
Weltzustand a. dünya durumu
wenden eyl. çevirmek, döndürmek
wendend bkz. wenden; sich an ihm w.: eyl. ona başvurmak
Wendung (f) a. dönüş
wenig sft. az, biraz
weniger sft. daha az; bkz. wenig
wenigst sft. en az
wenigstens blt. en azından, hiç olmazsa
wenn bğl. eğer; iken
wenngleich bğl. gerçi
wer adl. kim
Werden (n) a. oluş
werden eyl. olmak, oluşmak; yardımcı eylem
werfen eyl. atmak
Werk (n) a. iş, yapıt, çalışma
Werkmeister (m) a. usta
Werkzeuge (n) a. iş aleti, araç
Wert (m) a. değer
wert sft. değerli; değer
Wesen (n) a. öz; varlık
wesenhafte sft. özsel, özünlü
Wesenheit (f) a. özlük, özsellik
wesenlos sft. özsüz
wesentlich sft. özsel
Wesentlichkeit a. özsellik
weshalb blt. niçin, hangi nedenle; bu yüzden, ve öyleyse
West (m) a. Batı
wichtig sft. önemli
Wichtigkeit (f) a. önem
wider sft. karşı, aykırı
widerfahren eyl. olmak, başına gelmek
widerlegen eyl. çürütmek
Widerlegung (f) a. çürütme
Widerrechtlich a. tüzeye aykırı
Widerschein (m) a. yansıma
widersinnig sft. anlamsız, saçma
widersprechen eyl. çelişmek
Widerspruch (m) a. çelişki
widerstandslose sft. karşıtlıksız, dirençsiz
widerstehen eyl. direnmek, karşı çıkmak
Widerstreben (n) a. karşıtlık, direnç
widerstreiten eyl. çatışmak, karşı olmak
widmen eyl. adamak
wie ilg. nasıl; gibi, benzer; iken
wieder blt. yine, yeniden, bir kez daha
Wiedererwachen a. yeniden uyandırma
wiederholen eyl. yinelemek
Wiederholung (f) a. yineleme
wiederkehren eyl. geri dönmek; yinelemek
wiederum blt. yine, yeniden; öte yandan, tersine; karşılık olarak
Wiese (f) a. çayır
wieviel blt. ne denli
wilde sft. yabanıl, kaba
Wille (m) a. istenç
Willenskraft (f) a. istenç gücü, istenç yetisi
Willensvermögen a. istenç yetisi
Willkür (f) a. özenç
willkürlich sft. özençli, keyfi, başına buyruk
wir adl. biz
Wirken (n) a. etki; bkz. wirken
wirken eyl. neden olmak, ortaya çıkarmak
wirkend sft. etkin,
işleyen
wirklich sft. edimsel
Wirklichkeit (f) a. edimsellik
Wirksamkeit (f) a. etkililik, etkerlik
Wirkung (f) a. etki
Wirtschaft (f) a. ekonomi
Wissen (n) a. bilgi, bilme
wissen eyl. bilmek
Wissenschaft (f) a. bilim
Witz (m) a. kavrayış keskinliği
wo blt. nerede, nereye
wobei blt. o yolla, öylelikle
wodurch (=durch welches) blt. o yolla, onun yoluyla
wofür (=für welches) ilg. onun için; ne için
wogegen (=gegen welches) bğl. ona karşı; oysa, öte yandan
woher blt. nereden
wohingegen bğl. oysa, öte yandan, buna karşı
Wohl a. gönenç; bkz. wohl
wohl sft. daha iyi; bğl. hiç kuşkusuz
Wohlbekanntes a. iyi tanıdık; bkz. bekannt
wohlgemeint sft. iyi niyetli
Wohlgeschmack (m) a. hoş tat
Wohlsein (n) a. tinsel erinç, sağlık
wohlwollende sft. iyiliksever
wohnen eyl. yaşamak, oturmak
Wolken (f) a. bulut
Wollen (n) a. istenç; bkz. wollen
wollen eyl. istekli olmak; istemek; (yardımcı eylem) istemek
womit (= mit welchem) blt. onunla, öylelikle
wonach (=nach welchem) blt. onun üzerine, ona göre
woran (= an welchem) blt. onda, onunla, ona karşı
worauf (=auf welchem) blt. onun üzerine, ondan sonra
woraus (=aus welchem) blt. ondan
worein blt. ona, oraya
worin (=in welchem) blt. onda, orada
Wort (n) a. söz, sözcük
worunter (=unter welchem) blt. onun altında, onlar arasında
wovon (=von welchem) blt. ondan, ona ilişkin
wovor (=vor welchem) blt. ondan, ondan önce
wozu (=zu welchem) blt. ona, o amaçla, onun için
wozwischen blt. aralarında
Wunde (f) a. yara
Wunder (n) a. tansık
wunderbar sft. hayranlık verici
wundern eyl. şaşırmak
wundervolle sft. harika
Wunsch (m) a. dilek
Wurzel (f) a. kök
wünschen eyl. istemek
Würde (f) a. onur, değer; bkz. werden
würdig sft. değerli, değer
Würdigkeit (f) a. değerlilik
Würdigung (f) a. değerlendirme
wüst sft. karışık, düzensiz
Z
Zahl (f) a. sayı
zählbar sft. sayılabilir
zählen eyl. saymak
Zahn (m) a. diş
Zärtlichkeit (f) a. şefkat
zehn sft. on
zeigen eyl. göstermek
Zeit (f) zaman
Zeiterfüllung a. Zeit: zaman; erfüllen doldurmak
Zeitlang (f) a. bir süre, bir süre için
zeitlich sft. zamansal
Zeitlichkeit (f) a. zamansallık
Zeitungswesen (n) a. basın, gazetecilik
zentral sft. özeksel
Zentralität (f) a. özeksellik
Zentrum (n) a. özek
zerfallen eyl. dağılmak; mit ihm z.: bozuşmak
Zergliederung a. ayrıştırma
zerlegen eyl. kesmek; ayrıştırmak, çözümlemek
zerquetschen eyl. ezmek
zersplittern eyl. dağıtmak, parçalamak
zerstören eyl. yoketmek, yıkmak
zerstreuen eyl. dağıtmak
zerstreut sft. dağınık
ziehen eyl. çekmek; yetiştirmek; dikmek, kurmak; bkz. abziehen
Ziel (n) a. hedef
Zierat (m) a. süsleme
Zimmer (n) a. oda
Zirkel (m) a. çember
Zitat (n) a. alıntı
Zoll (m) a. gümrük
Zoologie (f) a. hayvanbilim
zoologischen sft. hayvanbilimsel
Zorn (m) a. öfke, kızgınlık
zu blt. —e doğru
zuallererst blt. herşeyden önce
zubleiben eyl. (kapalı) kalmak
Zucker (m) a. şeker
zudem zu dem
zueinander blt. birbirine
zuerst blt. ilkin, ilk olarak
Zufall (m) a. şans, raslantı
zufallen eyl. payına düşmek
zufällig sft. olumsal, raslantısal
zufälligerweise blt. raslantısal olarak, olumsal bir yolda
Zufälligkeit (f) a. olumsallık
Zuflucht (f) a. sığınak
zufolge blt. —in sonucu olarak
zufrieden sft. hoşnut, doyumlu
Zufriedenheit (f) a. hoşnutluk, doyum
Zug (m) a. çekme, germe; anahat, özellik, çizgi vb.
zugänglich sft. açık; girilebilir
zugeben eyl. kabul etmek, izin vermek, tanımak, onaylamak
zugehen eyl. kapamak; —e doğru gitmek; olmak, geçmek
zugleich blt. aynı zamanda
zugrunde blt. zemine; z. gehen: eyl. yokolmak
Zugrundelegung (f) a. temel alma
zugute z. kommen: eyl. —den yararlanmak, —nin üstünlüğünü taşımak
Zuhörer (m) a. dinleyici
zukommen z. auf: eyl. —e gelmek, yaklaşmak; ihm z.: ona uluşmak, onun payına
düşmek, ona özgü olmak
Zukunft (f) a. gelecek
zulassen eyl. kabul etmek, izin vermek
zulässig eyl. kabul edilebilir, izin verilebilir
Zulässigkeit (f) a. kabul edilebilirlik
zuletzt blt. sonunda, en sonunda
zumal blt. herşeyden önce, özellikle; aynı zamanda, eşzamanlı olarak
zumuten eyl. beklemek, istemek
zunächst blt., sft. ilkin, ilk olarak; en yakın
zunichte z. machen: eyl. yoketmek
zureichen eyl. yeterli olmak
Zuruf (m) a. çığlık, haykırış
zurück blt. geri, geriye
zurückführen eyl. geriye götürmek
zurückgeblieben eyl. geriye kalmak
zurückgebogen sft. yansımış, geri dönmüş
zurückgehen eyl. geri gitmek, geri dönmek; gerilemek, çekilmek
zurückgeworfen eyl. geri atmak; püskürtmek
zurückkehren eyl. geri gelmek, geri dönmek
zurückkommen eyl. geri gelmek, geri dönmek